Duvardan Önce Son Çıkış (Bilin
Bakalım Kimler İçin?)
Merhaba,
Birikmiş,
bekleyen yazılar vardı, ama gündemin geldiği nokta, bu yazıyı acil kıldı.
Diğerlerini daha sonra kullanacağım.
Bazı
toplumsal olaylar vardır, cenazeler, anmalar, bayramlar gibi. Bu olaylar,
küslükleri ortadan kaldırmak için, başka günlerde insanın belki yapmaya cesaret
edemeyeceği, özür dilemek, barışmak gibi eylemler için uygun fırsatlar sağlar.
Böylesi günlerde ortak acı, ortak üzüntü, ortak sevinç gibi duygular,
tarafların daha toleranslı, daha anlayışlı olmalarına da yol açabilir.
Diyeceksiniz
ki, hayrola, cenaze mi var, bir şey mi anılıyor yoksa bayram mı bugün? Hiç
biri. Ama en az bunlardan biri kadar önemli bu günler. Cumhuriyet Gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Sorumlusu Erdem Gül tutuklandılar.
Şimdi
denebilir ki, (tabii ki ben değil) ¨tamam kardeşim, daha önce de bir sürü
gazeteci, yazar tutuklandı. Tuncay Özkan, Yalçın Küçük, Nedim Poyraz, Mustafa
Balbay, Ahmet Şık, Nedim Şener vb. Bunlardan sadece Ahmet Şık’ın tutuklanması
bize şık gelmedi, çünkü onu seviyorduk, ama diğerlerine şu veya bu düzeyde
gıcığımız vardı. Tutuklanmalarına üzülmedik, hatta bazılarına sevindik bile.
Onlar cuntacıydı çünkü.¨ (bak. Schadenfreude).
Bugünün
Farkı Ne?
Bunu burada
keselim. Bu başka yazıların malzemesi olsun. Peki ben neden bugüne kadar,
¨duvardan önce son çıkış¨ başlığını atmadım da, bugün böyle bir şey yaptım?
Kasılmak
gibi olmasın, çünkü ben bugünün geleceğini o günden görenlerden biriyim (görmez
olaydım, bütün bu dönem boyunca sağlığımı riske etmezdim hiç olmazsa). Bunun
şahitleri çok. Ergenekon’un ilk günlerinden beri, hele hele Balyoz davasından
sonra her gördüğüm insana (bunların bazıları arkadaşlarımdı), bu işlerin
dandikliğini, niyet’in bozuk olduğunu, ilerki günlerde çok daha beter
olaylarla karşılaşılacağını söyledim. Hatta yine kasılmak gibi olmasın,¨İslami
Faşizm¨in geleceğini de yıllar önce belki de ilk ben söyledim.
Bu ¨ben,
ben, ben¨ vurgulamalarını neden yapıyorum? Tamam, tamam, egomun güçlü olduğunu
biliyorum, ama amacım bunu göstermek değil. Amacım, yazının sonundaki talebimin
(henüz bilmiyorum, belki de taleplerimin) meşru olduğunun altyapısını
hazırlayabilmek. Hemen zıplamayın, ¨haklı¨ demedim, ¨meşru¨dedim.
Zıplamayın,
üzerim
Zıplama
dürtünüz bittiyse, hemen onu da söyleyeyim: Tabii ki taleplerim haklı, hem de
sonuna kadar. Tarihle bağlantılı hiç bir öngörünün haklılığı bu kadar kısa
sürede dört başı mamur kanıtlanmamıştır. Zamanında buna karşı çıkanlar sadece
öngörünün yanlışlığını vurgulamış, ortalama ahlak seviyesinde, medeni bir
siyasi tartışma sürdürmüş olabilselerdi, durum bu kadar umutsuz olmayabilirdi.
Ama herkesin şahit olduğu acı bir olgu var. Bu kişiler bizi, bizim tarafımızdan
hiç muhatap olmadıkları ağırlıkta laflarla suçladılar. En komiği, ¨niyet okuma¨
suçlamasıydı. (Laf diyorsam, kibarlık olsun diye. Çünkü bunların bazıları bize
affedersiniz faşist bile dediler, ki bana normal koşullarda, yani iltimassız
olarak faşist diyecek birinin başına gelebilecekleri en iyi onlar bilirler.)
Şimdi
bugünkü tutuklamanın daha önceki tutuklamalardan farkını ve neden duvardan
önceki son çıkış olduğunu anlatmaya çalışayım.
Bugün
neden farklı?
Önceki
tutuklamalarda, (büyük ihtimalle ABD’nin de desteğiyle) profesyonel
sayılabilecek bir ya da birden fazla ekip tarafından hazırlanmış belgeler,
görüntüler, gizli tanıklar vb. kullanıldı. Orada yalnızca Türkiye değil, tüm
Dünya için geliştirilmiş, yani evrensel birtakım stratejiler söz konusuydu. Önceden
ayarlanmış savcı, hakim, mahkeme vb. yardımıyla devreye sokuluyor, itirazlar,
karşı kanıtlar, tutarsızlıklar gözardı ediliyordu. Bu tavırlar sadece
mahkemeler tarafından da alınmıyordu.
Balyoz
Davası sanıklarından Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik,
iddianameyi paramparça etmişler, yaklaşık 1500 (yazıyla binbeşyüz) kadar
tutarsızlığı kanıtlarıyla ortaya koymuşlar ve bir kitap halinde
yayımlamışlardı. Bunları ilgili olabilecek kişilere bir kez de sözlü olarak
anlatabilmek amacıyla düzenledikleri toplantıya ise (muhatapların her dakika
gittiği Cezayir’de) , ¨ulan, belki haklıdırlar, rezil rüsva oluruz¨diyerek bu
davanın doğru olduğunu savunanlar katılamamıştı. (Bunların bir kısmı Haziran
Direnişi’ne de gezi merdivenlerine kadar katılabildiler.)
Gelelim
yazının sonuna. Neden son çıkış?
Can Dündar
ve Erdem Gül, herhangi bir sahte belgeye, görüntüye, gizli tanık ifadesine
dayalı olarak tutuklanmadılar. Kanunlara, TC Anayasası’na, basına ilişkin
uluslararası kurallara aykırı olarak, bir potansiyel tiranın, bir diktatörün
talimatıyla açılan davayla tutuklandılar. Dava usulden yanlış, çok ay önce
yayımlanan bir yazıdan açıldı bu dava, ki azami dava açılabilme süresi dört
aydı.
Bu eşittir,
artık yasalar, anayasa, uluslararası kurallar, sözleşmeler geçerli olmayacak.
Bir bireyin iki dudağı arasında olacak kaderlerimiz. Sakın ha, bununla bizim ne
alakamız var demeyin YAE’ciler. Benim sıradan halkı bu nedenle suçlayacak halim
yok, benim muhatabım sizlersiniz. Aranızdan, ¨tamam lan, ben Tayyib’i
seviyorum, artık sosyalist filan değilim¨ diyenler olabilir, selametle.
Ama ben
sosyalistim, ben komünistim diyenler, duvardan önceki son çıkıştasınız. Gelin
efendi efendi, özeleştirinizi verin, kullandığınız terbiyesiz hitaplar için
özür dileyin ve kaçınılmaz mücadelede yerinizi alın.
Sağlıcakla
kalın.