27 Kasım 2015 Cuma

Duvardan Önce Son Çıkış (Bilin Bakalım Kimler İçin?)

Merhaba,

Birikmiş, bekleyen yazılar vardı, ama gündemin geldiği nokta, bu yazıyı acil kıldı. Diğerlerini daha sonra kullanacağım.

Bazı toplumsal olaylar vardır, cenazeler, anmalar, bayramlar gibi. Bu olaylar, küslükleri ortadan kaldırmak için, başka günlerde insanın belki yapmaya cesaret edemeyeceği, özür dilemek, barışmak gibi eylemler için uygun fırsatlar sağlar. Böylesi günlerde ortak acı, ortak üzüntü, ortak sevinç gibi duygular, tarafların daha toleranslı, daha anlayışlı olmalarına da yol açabilir.

Diyeceksiniz ki, hayrola, cenaze mi var, bir şey mi anılıyor yoksa bayram mı bugün? Hiç biri. Ama en az bunlardan biri kadar önemli bu günler. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Sorumlusu Erdem Gül tutuklandılar.

Şimdi denebilir ki, (tabii ki ben değil) ¨tamam kardeşim, daha önce de bir sürü gazeteci, yazar tutuklandı. Tuncay Özkan, Yalçın Küçük, Nedim Poyraz, Mustafa Balbay, Ahmet Şık, Nedim Şener vb. Bunlardan sadece Ahmet Şık’ın tutuklanması bize şık gelmedi, çünkü onu seviyorduk, ama diğerlerine şu veya bu düzeyde gıcığımız vardı. Tutuklanmalarına üzülmedik, hatta bazılarına sevindik bile. Onlar cuntacıydı çünkü.¨ (bak. Schadenfreude).

Bugünün Farkı Ne?

Bunu burada keselim. Bu başka yazıların malzemesi olsun. Peki ben neden bugüne kadar, ¨duvardan önce son çıkış¨ başlığını atmadım da, bugün böyle bir şey yaptım?

Kasılmak gibi olmasın, çünkü ben bugünün geleceğini o günden görenlerden biriyim (görmez olaydım, bütün bu dönem boyunca sağlığımı riske etmezdim hiç olmazsa). Bunun şahitleri çok. Ergenekon’un ilk günlerinden beri, hele hele Balyoz davasından sonra her gördüğüm insana (bunların bazıları arkadaşlarımdı), bu işlerin dandikliğini, niyet’in bozuk olduğunu, ilerki günlerde çok daha beter olaylarla karşılaşılacağını söyledim. Hatta yine kasılmak gibi olmasın,¨İslami Faşizm¨in geleceğini de yıllar önce belki de ilk ben söyledim.

Bu ¨ben, ben, ben¨ vurgulamalarını neden yapıyorum? Tamam, tamam, egomun güçlü olduğunu biliyorum, ama amacım bunu göstermek değil. Amacım, yazının sonundaki talebimin (henüz bilmiyorum, belki de taleplerimin) meşru olduğunun altyapısını hazırlayabilmek. Hemen zıplamayın, ¨haklı¨ demedim, ¨meşru¨dedim.

Zıplamayın, üzerim

Zıplama dürtünüz bittiyse, hemen onu da söyleyeyim: Tabii ki taleplerim haklı, hem de sonuna kadar. Tarihle bağlantılı hiç bir öngörünün haklılığı bu kadar kısa sürede dört başı mamur kanıtlanmamıştır. Zamanında buna karşı çıkanlar sadece öngörünün yanlışlığını vurgulamış, ortalama ahlak seviyesinde, medeni bir siyasi tartışma sürdürmüş olabilselerdi, durum bu kadar umutsuz olmayabilirdi. Ama herkesin şahit olduğu acı bir olgu var. Bu kişiler bizi, bizim tarafımızdan hiç muhatap olmadıkları ağırlıkta laflarla suçladılar. En komiği, ¨niyet okuma¨ suçlamasıydı. (Laf diyorsam, kibarlık olsun diye. Çünkü bunların bazıları bize affedersiniz faşist bile dediler, ki bana normal koşullarda, yani iltimassız olarak faşist diyecek birinin başına gelebilecekleri en iyi onlar bilirler.)

Şimdi bugünkü tutuklamanın daha önceki tutuklamalardan farkını ve neden duvardan önceki son çıkış olduğunu anlatmaya çalışayım.

Bugün neden farklı?

Önceki tutuklamalarda, (büyük ihtimalle ABD’nin de desteğiyle) profesyonel sayılabilecek bir ya da birden fazla ekip tarafından hazırlanmış belgeler, görüntüler, gizli tanıklar vb. kullanıldı. Orada yalnızca Türkiye değil, tüm Dünya için geliştirilmiş, yani evrensel birtakım stratejiler söz konusuydu. Önceden ayarlanmış savcı, hakim, mahkeme vb. yardımıyla devreye sokuluyor, itirazlar, karşı kanıtlar, tutarsızlıklar gözardı ediliyordu. Bu tavırlar sadece mahkemeler tarafından da alınmıyordu.

Balyoz Davası sanıklarından Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik, iddianameyi paramparça etmişler, yaklaşık 1500 (yazıyla binbeşyüz) kadar tutarsızlığı kanıtlarıyla ortaya koymuşlar ve bir kitap halinde yayımlamışlardı. Bunları ilgili olabilecek kişilere bir kez de sözlü olarak anlatabilmek amacıyla düzenledikleri toplantıya ise (muhatapların her dakika gittiği Cezayir’de) , ¨ulan, belki haklıdırlar, rezil rüsva oluruz¨diyerek bu davanın doğru olduğunu savunanlar katılamamıştı. (Bunların bir kısmı Haziran Direnişi’ne de gezi merdivenlerine kadar katılabildiler.)

Gelelim yazının sonuna. Neden son çıkış?

Can Dündar ve Erdem Gül, herhangi bir sahte belgeye, görüntüye, gizli tanık ifadesine dayalı olarak tutuklanmadılar. Kanunlara, TC Anayasası’na, basına ilişkin uluslararası kurallara aykırı olarak, bir potansiyel tiranın, bir diktatörün talimatıyla açılan davayla tutuklandılar. Dava usulden yanlış, çok ay önce yayımlanan bir yazıdan açıldı bu dava, ki azami dava açılabilme süresi dört aydı.

Bu eşittir, artık yasalar, anayasa, uluslararası kurallar, sözleşmeler geçerli olmayacak. Bir bireyin iki dudağı arasında olacak kaderlerimiz. Sakın ha, bununla bizim ne alakamız var demeyin YAE’ciler. Benim sıradan halkı bu nedenle suçlayacak halim yok, benim muhatabım sizlersiniz. Aranızdan, ¨tamam lan, ben Tayyib’i seviyorum, artık sosyalist filan değilim¨ diyenler olabilir, selametle.

Ama ben sosyalistim, ben komünistim diyenler, duvardan önceki son çıkıştasınız. Gelin efendi efendi, özeleştirinizi verin, kullandığınız terbiyesiz hitaplar için özür dileyin ve kaçınılmaz mücadelede yerinizi alın.

Sağlıcakla kalın.