Dönülmez akşamın ufkundayız,
vakit çok geç, Baransu geldi!
Uzun zamandır içimde bir sıkıntı
vardı. Sevgili liberal aydınlarımız, HDP’ye destek vereceklerini kitleler
halinde açıklamaya başladıklarından beri de iyice rahatsız hissetmeye başlamıştım
kendimi. Üstüne üstlük bunların bir kısmı, destek vermenin de ötesinde, militan
HDP’liler haline gelmekteydi. Adeta bir déjà vu yaşıyorduk.
Aynen referandum öncesindeki
gibi, bu defa da HDP’ye karşı söylenen en ufak bir söz, en ufak bir eleştiri,
“vesayetçi”, “antidemokratik”, “Kürt düşmanı”, “ulusalcı” vb. yaftalara hedef
olunması için yeterliydi.
Yaşanmakta olan bütün gelişmelere
ve kendilerine yöneltilen tüm eleştirilere rağmen, YAE konusunda bir özür ya da
özeleştiriye asla yanaşmayan bu kişiler, bir kez daha bu kadar net bir tavır
almaya nasıl cesaret edebiliyorlardı?
Onlar açısından ne değişmişti? Kılavuzlarını mı değiştirmişlerdi ki,
burunlarının bu sefer temiz kalacağına güveniyorlardı? İdeolojik bakış, duruş
ve tavırlarını tümüyle gözden geçirip, kendilerini sessizce hatalarından mı
arındırmışlardı? Peki, bu sessizce yapılabilir miydi? Yine yanılmaları
durumunda, bir kez daha yüzsüzlüğe verip, pardon bile demeden geçiştirmeyi mi
hedefliyorlardı?
Kafam bu sorularla meşgulken,
öldürücü darbe geldi. Hepimizin pek sevdiği ve takdir ettiği (!) mümtaz
şahsiyet Mehmet Baransu, tutukluluğunun 51’inci gününde ilginç bir özeleştiri
yapmıştı. Böylece de ahlaken birilerinin fena halde önüne geçmiş ve zaten
niyetleri olmamasına rağmen muhtemel özür ve özeleştiri fırsatlarının önüne
kalın bir set çekmişti. Sevgili liberallerimiz ve YAE’cilerimiz bir gün
aydınlanıp özeleştiri vermeye kalksalar bile, artık Mehmet Baransu’nun
arkasında kalmış olacaklardı.
Bu kadar laf ettikten sonra
Baransu’nun eleştirisini okumamış olanlar için buraya koymamak olmaz. Tabii,
herhangi bir muhtemel çamura karşı, özeleştirinin tamamını koyacağım.
Bekleneceği gibi mümtaz karakterinin olmazsa olmazı birtakım demagojik
numaralara da başvurmuş, bunları italik
vereceğim, ama herhangi bir sansür olmayacak.
***********************************************************
İşte Baransu karşınızda:
“Darbe planını ve seminerini haber yapmak, tek başıma örgüt
kurup yönetmek, kurduğum örgüte üye olmak suçlamasıyla 51 gündür tutukluyum.
‘Sizi önümüze getiren irade tutuklanmanızı istiyor Mehmet Bey’ diyen
‘hukukçular’ başı öne eğik, gözlerime bakamadan tutuklama kararı verdi. ‘Kır
kapıyı, içeri gir, Baransu’yu al, biz Meclis’te çoğunluğa sahibiz, yaptığını
suç olmaktan çıkarırız’ diyen zihniyet kararı çoktan vermişti çünkü.
Susmayacağımı, susturamayacaklarını biliyorlardı. Hücrede ve tek başımayım.
Ülkemin çığırından çıkışını, hukuktan kopuşunu, anayasal düzenin yıkılışını
ibretle izliyorum… Topluma ve ülkeye karşı işledikleri suçların, yolsuzlukların
hesabı sorulamasın diye bir ülkenin yakılışını izliyorum. Tarihe ibretle
anılacak günahlar bırakıyorlar. Bu ortamda kader benim inzivaya çekilmeme
hükmetti…
İnzivada, hücremde iç muhasebemle baş başayım…
‘Kirlenmiş , kirletilmiş ruhum’
51 gündür kirlenmiş, kirletilmiş ruhumu temizlemeye çalışıyorum.
Anlıyor, anladıkça düşünüyor, düşündükçe gözyaşı döküyorum. Kuruyan göz
pınarlarımı tekrar ıslatan Rabbim’e binlerce şükür.
Hırsızların önünde diz çöktürmeyip, kendi önünde secde ettiren
Rabbim’e hamdolsun. Kaybettiklerimi koca bir dünyada bulamayan bana, küçücük
bir hücrede bulduruverdi.
10 metrekarelik sarayımın her bir tuğlası helal. Kaçak, yetim
hakkı yenilmiş tek bir çakıl taşı bile yok.
Bıldırcın yumurtaları, altın kadehleri yok bu sarayın.
Beştepe’deki sarayda ruhlar hapisteyken, burada ruhlar özgür.
Yıllarca askeri vesayetle, statükoyla verdiğim kıran kırana
mücadelede vardığım sonuç bile değişti.
‘Özür diliyorum’
Ölüm tehditleri arasında, korumalarla geçen son yıllarımda
ailemi, çocuklarımı ve kendimi ihmal ettim. Sonunda hücremde anladım ki; Bu
ülkenin en büyük sorunu askeri vesayet değilmiş.
Biz değerlerimizi, dinimizi, ahlakımızı yitirmişiz. Bu büyük
sorun karşısında askeri vesayetin, statükonun ne önemi var?
Askeri vesayetle, statükoyla canım pahasına mücadele ederken,
asıl sorunu göremediğim için; ‘demokrasiyi, hukuku, adaleti, getirecekler’ diye
destek verdiğim insanların gerçek yüzünü fark edemediğim için tüm kamuoyundan
özür dilerim.
‘Ne deniliyordu’
Ne diyorlardı seminer adı
altında darbe toplantısı yapanlar; ‘İstanbul’un üzerine çöküyoruz. Sonra
Türkiye’nin. Belediye Başkanlarını, kamu kurumunda çalışanları değiştirip,
tutuklayacağız. Acıma yok, tepeleme var. İdris Güllüce’yi ben tutuklayacağım.
Liderleri özel operasyonla aynı gece toplayacağız. (Perdede Abdullah Gül, Recep
Tayyip Erdoğan fotoğrafı…) Rejim aleyhtarı dernek, gazeteler, yurtlar,
kuruluşların listesi dosyada ve perdede. Çetin Doğan komutanım bunlar
kapatılacak. Alışveriş merkezlerine el koyacağız. Yönetime el koyduktan sonra
kesintisiz hizmet için listeler hazır komutanım. Belediye Başkanları asker
olacak. Belediyeye asker atayacağız. Tüm kilit görevlere asker atayacağız.
Yetmediği yerde emekli askerleri atayacağız. 250 bin kişiyi NETAŞ, Burhan
Felek, Şükrü Saraçoğlu statlarında toplayıp, sorgulayacağız. Bilahare Ümraniye
Cezaevine götüreceğiz. Tutuklayacağız. Cezaevleri yetmezse kışlaları da
cezaevine dönüştüreceğiz. Çok zamanımız kalmadı. Hükümetin icraatlarının
demokrasiyle engellenmesi mümkün değil. Tutuklanacak, gözaltına alınacak
kişilerin listesi el konulacak kurumların listesi, hazır ve dosyada komutanım.
Eksikleri tamamlayıp, güncelliyoruz. Harekat günü tüm listeler hazır olacak…’
Konuşmalar böyle uzayıp
gidiyordu. Tıpkı hırsızlar gibi bazıları şunu söylüyor; ‘Ses kayıtları doğru,
belgeler sahte.’ Balyoz hakkında en çok yazan Sedat Ergin bile ses kayıtlarının
gerçek olduğunu açıkça söylüyor. Ses kayıtları gerçekse, o kayıtta komutanın
bahsettiği listeler nerede?
Savcılıktaki listeler sahteyse
askerlerin bahsettiği gerçek listeler nerede?
Hırsızdan hayırsever çıkaran hırsızlar gibi, statükocular da tüm
bu belge, bilgi, kayıtlara rağmen darbecilerden kahraman çıkarmaya çalışıyor.
‘Öz eleştiri yapıyorum’
Bu ülke toptan bir özeleştiri yapmak zorunda… Kendi adıma 51
gündür tek başıma kaldığım hücremde özeleştiri yapıyorum. Kullandığım sert dil
başta olmak üzere, dün anlayamadığım, empati kuramadığım kişilerle ve toplum
kesimleriyle empati kuruyorum.
Bu özeleştiri ışığında, dün olduğu gibi yarın da haksızlık karşısında
dimdik duracağım…
Bu satırlarımı ‘zindandan kamuoyuna’ 51 günlük bir içe yolculuk
olarak kabul edin. Tüm kamuoyuna saygılarımla.”
*****************************************************************
Önemli not: Bu yazıda benim
HDP’ye ilişkin tavrım konusunda tek bir kelime yoktur. Yakıştırmalarla
uğraşmayınız.
Sağlıcakla kalın