Geçen Yazıdan Devam
Daha
doğrusu ek analiz ve tahminler. Son haftayı, bugünü ve önümüzdeki günleri
farklı yönlerden ve farklı başlıklar altında toplamaya çalışacağım.
AKP’nin Bugünü ve Yarını
AKP’de
geçen haftaların en önemli vukuatı ağabeylerin isyanı idi. Ama anlaşıldığı
kadarıyla RTE, Gül üzerinden onlara hiddetli ve şiddetli bir mesaj gönderdi ve
sesleri bir müddet için kesildi. Bu ağabeylerin, birkaç önemli isim haricinde
parti içinden kimlerle temasta
olduklarını bilmiyoruz. Zaman gösterecek.
(Ara
not: Küskün ağabeylere bugün Habertürk’teki köşe yazısıyla önemli bir isim daha
katıldı. Aslında siyaseti bıraktığını açıklamıştı, ama herhalde burada bir ışık
gördü: Prof.Dr.Ömer Dinçer. Yine bugün AKP kurucularından Hüseyin Çelik, kendi
internet sitesinde isim vermeden RTE’yi şiddetle eleştiren bir yazı yayınladı).
Bu
RTE-Gül konuşması üzerine başka bir tez daha var. Rivayet o ki, RTE Gül’den
Anayasa Mahkemesi’ne tayin etmiş olduğu yargıçları etkileyerek, Erdem Gül-Can
Dündar davasında olumsuz karar vermelerini istemiş, ama Gül böyle bir
müdahaleyi reddetmiş.
Şimdilik sönmüş gibi gözüken bu hareket açısından en önemli isimlerden biri ise Davutoğlu.
Hemen küçümsemeyin. Davutoğlu, RTE’ye karşı amansız bir mücadele sürdürüyor.
RTE’nin, onu görevden ayrılıp yerini başka birine devretmeye zorlayacağı olası bir
kongrede, ağabeylerin ayarttıkları ve kendisinin yanına çektikleriyle birlikte,
önemli bir hareket başlatabilir. Bunun altyapısını özellikle dış temaslarda
hazırlamaya uğraşıyor.
Ayrıca
bunu üstü kapalı deklare de etti. Meclis konuşmasında Erdoğan’ı efsanevi
lider olarak adlandırıp, kendisinin partinin yeni lideri olarak seçildiğini
vurguladı.
Dananın Kuyruğu Nerede Kopar?
RTE’nin
bu mücadeleyi kazanabilmesi için yapması gereken hamle, partiyi içeriden bir
kongreye yönlendirmektir. Olası bu kongre, RTE’nin Davutoğlu ile ilgili bir
değişikliği yapabileceği son tarihtir. Eskaza Davutoğlu o kongreyi de kazanacak
olursa, bir daha onu kolay kolay kimse yerinden edemez.
Bir
defa kim ne derse desin, Davutoğlu partiyi kaybedilmiş iktidara yeniden taşımış
genel başkan durumundadır. Ayrıca öylesi bir kanlı kongre savaşına girişildiği
takdirde, parti yönetiminde olmanın avantajlarını kullanacaktır. Kongrede genel
başkanı, çoğunluğu RTE tarafından belirlenmiş milletvekilleri değil, delegeler
seçecektir. Ve mevcut parti yönetiminin şu veya bu şekilde delegeler üzerinde
daha etkili olabileceği ortadadır.
Tabii,
bu mücadele sırasında partiyi fabrika ayarlarına geri döndürmek isteyenlerin,
özellikle de şu anki küskün ağabeylerin katkısı büyük önem kazanacaktır.
Davutoğlu’nu
destekleyerek parti içinde belirli bir güce erişirlerse, iktidarı tek başına
RTE’nin ele geçirmesine imkan vermemek için, partiyi bölmeyi bile göze
alabilirler.
AKP, Biraz Daha Yakından
Suriye’deki
kepazelik, Artvin’deki (geçici de olsa) yenilgi, Can Dündar ve Erdem Gül’ün bir
zafer olarak algılanan serbest kalmaları, Rusya’nın postaları karşısındaki
çaresizlik,
ABD’nin açıkça PYD’den yana tavır alması, Güneydoğu’da bir türlü
arzulanan (!) nihai başarıya ulaşılamaması vb. olumsuz gelişmeler, normal
demokratik bir ülkede olsa Başbakan ve hükümetin karnesine eksi yazardı, hatta
çoktan düşürürdü. Burada durum biraz değişik. Burada RTE o kadar ön planda
duruyor ki, bazı manevralarla bu yenilgilerin faturasını ona çıkarmak mümkün.
RTE'ye büyük gol oldu |
Zaten
yandaş medyayı takip ettiğinizde, ciddi bir bölünme ve bazı konularda RTE’nin
yakın çevresi bahane edilerek açıktan alınan tavırlara rastlamak da mümkün.
Yukarıda
da belirttiğim gibi RTE’nin Davutoğlu’ndan kurtulabilmesi, olası bir kongreye
bağlı. Bu ise çok riskli. Bunu kaybedebilir de.
Partiyi
bir erken seçime zorlaması da çok riskli. Henüz iki yılını doldurmamış ve özlük
haklarını kazanmamış AKP milletvekillerinin, Davutoğlu’nun (ve muhtemelen
ağabeylerin) karşı durması durumunda bir erken seçime daha evet demeleri zor.
Geriye
RTE için bir ihtimal kalıyor. Kısmi bir erken seçimi zorlamak. Bunu yapabilmek
için, talimatını geçenlerde verdiği üzere, mecliste bekleyen fezlekeleri işleme
koydurup, özellikle HDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak ve ardından
milletvekilliklerini düşürmek gerekiyor.
Bu,
RTE’nin hiçbir ahlaki ve siyasi kaygı duymaksızın başvurabileceği bir yol. Ama aynen
erken genel seçim konusundaki dezavantajları taşıyor. Batı ülkelerine bunu açıklayabilmek
çok zor. Bu nedenle Davutoğlu bu formüle de aynı şiddette ama el altından karşı
çıkabilir.
Her
iki formül de RTE açısından Davutoğlu’nun tam bir işbirliğine muhtaç bence.
Aksi takdirde partide ciddi bir bölünme de yaşanabilir. Olmaz demeyin, siyasi
tarihimizde bunlar oldu.
Buraya
kadar yazdıklarımda bazı dış mihrakların (hani üst akıllar filan) olası
müdahalelerine hiç girmedim. Bir iki ufak örnek verebilirim.
Vikipedi’den
Süleyman Demirel maddesine bir göz atmanızda fayda var. Siyaset sahnesinde daha
önce adı hiç duyulmamış bir kişinin, nasıl bir çalışmayla çok kısa bir sürede
bir partinin lideri yapılabildiğini görebilirsiniz. (Katıldığı 2. Kongrede,
henüz milletvekili bile değilken).
Bir
başka Vikipedi maddesinde ise, imamet esasına göre örgütlenmiş bir partide, o
sırada hiç bir önemli görevi bulunmayan bir kişinin, Beyaz Saray’ın arka
kapısından girip, gerekli görüşmeleri yapabildiğini, anti-amerikancı liderine
ihanet ederek yepyeni bir partiyi nasıl kurduğunu ve hemen ardından iktidara
nasıl geldiğini görebilirsiniz.
Buraya
kadar yazdıklarım, RTE ve AKP’den kurtuluşun, olası bir AKP kongresine, biraz da dış faktörlere bağlı
olduğu fikrini ön planda tutuyor (çok acı ama maalesef, böyle).
Biraz da CHP
CHP,
AKP karşısında ana muhalefet partisi olduğundan beri ilk kez bu kadar doğru bir
karar verdi ve Anayasa komisyonundan çekildi. İlk toplantılara sessiz sedasız
girmelerinden çok huylanmıştım. Gene AKP’nin oyununa geleceklerini düşündüm.
Hatta bu konuya çok uyan bir de fıkra hazırlamıştım. Fıkra şimdilik elimde
kaldı. Uygun bir durum mutlaka gelecektir. Ama yanılmış olmak beni mutlu etti.
Ama
tabii bu başarıyı gölgeleyen, o ufacık umut kırıntısının da kaybına neden
olabilecek durumlar olmadı değil. Duvardan indirilen Atatürk posteri konusunun
partiyi haftalar boyu meşgul etmesinden söz ediyorum. Farkındaysanız, hala da
sonuçlanmadı.
Şimdilik
CHP üzerinde daha fazla durmak istemiyorum. Bugünlerde diğer iki muhalefet
partisi daha önemli.
Önce MHP ve Bahçeli
Bahçeli,
7 Haziran seçim gecesinde, daha kesin sonuçlar açıklanmadan, matematiksel ve
ruhsal yıkıntıya uğramış RTE ve AKP’ye muhteşem bir hayat öpücüğü verdi.
¨Seçimse seçim¨ dedi, ¨ben o bölücü partiyle yanyana olmam¨ dedi. Uçurumun
kenarına gelmiş adamlara, kocaman bir manevra sahası açtı. Onları kurtardı. 1
Kasım’da dersini aldı, ama ne fayda.
Bugün
MHP, önce bölünmeye, ardından da lideri kim olursa olsun, baraj altında kalmaya
aday bir partidir. Varlığı, yine AKP’nin varlığına, tavrına bağlıdır. Başına
gelebilecek her musibetin beni mutlu edeceği çok açık, ama bunların sonuçları
sadece onu etkilemeyecek. AKP’ye yarayacak. Bu da herkesin aleyhine olacak.
MHP,
son dakikada akıllıca sayılabilecek bir tavır aldı, dört parti olmadığı
takdirde, komisyonda yer almayı reddetti. HDP’nin varlığını reddetmedi. MHP
üzerine daha fazla konuşmadan, kongreyi beklemek lazım. Tabii yapılabilirse.
Genel başkan adayları arasından bir tercih yapmam da söz konusu değil. Allah’ın
selameti hepsinin üzerine olsun.
Geldik En Zor Partiye
Önceki
yazılarımı, özellikle de 7 Haziran seçimlerinden öncekileri okumuş olanlar
hatırlayacaklardır. Matematiksel veya stratejik bir hesapla HDP’ye oy
verilebileceğini söylemiştim. Benim itirazım, kendini terörden net çizgilerle
ayırmamış bir HDP’ye katılmaya, üye olmaya, hatta bir yerlerde aday olabilecek
kadar angaje olmaya idi. Fakat bir sürü insan, aynen YAE tavrında olduğu gibi,
fanatik birer HDP taraftarı oldular ve eleştiri ya da uyarıları görmezden,
duymazdan geldiler. Daha sonra da Kandil onları görmezden geldi:)).
Bu
yazıyı okurken, benim de son iki seçimde oyumu HDP’ye vermiş olduğumun göz
önünde bulundurulmasında yarar var. Kararım tamamen stratejikti. Yani fanatik
bir HDP karşıtı değilim. Ama PKK’ya karşıyım. Teröre de karşıyım.
Kendini
solda tanımlamaya, öyle sunmaya çalışan bir partinin, etnik milliyetçi bir çizgiyle
arasına net sınırlar koymasından yanayım. Yine kendini solda tanımlamaya
çalışan bir partinin, üretim ilişkileri üzerine daha net tavır almasından
yanayım. Özellikle feodal ilişkiler hakkında fikirlerini şüpheye yer
bırakmayacak netlikte ifade etmesinden ve buna göre davranmasından yanayım.
Solcu
olma iddiasındaki kişilerin, Kürt milliyetçiliğini ön planda tutan, seçim
çalışmaları sırasında aşiretlerin desteğini aldığını açıklayan bir partiyle
ilişkilerini daha dikkatli kurmaları gerekir.
Taziye Çadırı
Sorunum
taziye çadırı. Bundan daha önemli sorunum da, önce parti sözcüsünün ardından da
Demirtaş’ın bu konudaki açıklamaları. Bulabilirseniz okuyun. Ben kendimi
aşağılanmış hissettim, o ne zeka, o ne belagat. Ayıptır, hatta zulümdür.
Karşısındakileri bu kadar aptal yerine koymak, ucuz demagojiler. Bu partiyi çok seven arkadaşlarımın yolları
açık, sol (!) uğraşları kutlu olsun. Ben bir daha yokum.
Neden
böyle bir tavır? Dünyanın neresinde, hangi rejim altında yönetilen ülkesinde
olursa olsun, Ankara bombalaması şüphesiz ve eksiksiz bir terör eylemidir.
Eylemi planlayan, bombayı hazırlayan, yardım eden ve patlatan kişiler asla ve
asla gerilla sayılamazlar. Teröristtirler.
Kendisini
Türkiye’nin partisi olma iddiasıyla ortaya süren, bir sürü eski-yeni solcuyu
seferber edip fanatikçe çalıştıran, etnik kökenli bir partiye asla oy
vermeyecek kişileri (takiyye ile) kandırarak oylarını alan bir partinin
milletvekili, 29 kişiyi katletmiş bir teröristin taziyesine katılamaz, üstüne
üstlük orada övücü bir konuşmayı katiyen yapamaz. O parti de demagojiyle o
milletvekiline ve o tavra sahip çıkamaz.
Yapmaz
mı, aslında yapar. Yaptı bile. Bu bir tercihtir. Bundan sonraki olası bir
seçimde parlamentoda yer alabilmesinin koşulu, barajın % 5’e inmesidir.
Stratejik ve destek amaçlı oylara, en azından benimkine elveda demek zorundadır.
Ceterum censeo Carthaginem
esse delendam.
(Bana soracak olursanız, Kartaca mutlaka
yıkılmalıdır.)