Ah Bu Empati Zaafım, Ah!
Kurtulamadığım
bir zaafım var, empati merakı. Sadece bu olsa iyi, çoğunlukla da ardından
merhamet ekiyle birlikte geliyor. Bu sefer tarihin zaten ezeceği, benim ise bu
zaaflar yüzünden dokunmaya kıyamadığım insanlar, bir müddet sonra içime başka
şekillerde dert oluyorlar. Diyorum ki kendime, ¨zamanında uygun şekilde
sarsabilseydim, belki bu hatalarını sürdürmez ve bugün tarih tarafından bu
şiddette ezilmezlerdi¨.
Geçenlerde
olanlar oldu. Yargıtay 16.Ceza Dairesi Ergenekon Davası kararlarını bozdu.
Aslında ben bu sonucu bekliyordum. Bir yandan sevinirken, bir yandan da o
kahrolası empati ve merhamet duygusu nedeniyle üzülüyordum. Ne yapacaktı bizim
solcu Tarafçılar, yaygın kabul görmüş isimleriyle ¨liberaller¨ (ben bu liberal
adlandırmasını da beğenmiyorum, liberalizm çok tutarlı ve azami etik sahibi
olmayı gerektirir. Bizimkilerde durum böyle mi? Bilemem.), yetmez ama
evetçiler, kiralık ve satılık köşe kadıları, neyse bu kadar yeter.
Arınç: ¨Savcısına sorun¨. |
Gazeteciler
de merak etmişler, ama onlara değil de Bülent Arınç’a sormuşlar. Yıllardan beri
adamlara takiyyeci diyoruz, yüzlerce, binlerce kanıtı ortada.
Gerçekten
¨pardon¨ filan mı demesini bekliyorlardı anlamadım? Demedi tabii. Neyse daha
sonra ¨savcısına sorun¨ dedi de iş biraz renklendi. Ayrıca o benim kahrolası
federaller (yani empati ve merhametim), Arınç gibiler için asla geçerli değil.
Gerekli değil, herkes hepsini tanıyor, ama yazının ilerleyen kısımlarında belki
alıntılar yaparak birkaç simge isim verebilirim. Yazının uzunluğuna bağlı.
Neyse,
kararın çıkmasından önceki dönemde liberallere ilişkin üzüntümü
anlatmıştım. Ama itiraf etmem gerek, bir yandan bu kişilerle ilgili olarak
tereddüt ettiğim noktalar da vardı. Aralarında öyle insanlar vardı ki (bunlar
azınlıkta da değil !), kendini haklı göstermek için, ¨biz ‘yetmez, ama evet’
demeseydik, Anayasa Mahkemesi’ne kişisel başvuru hakkı olamayacak, sizin
Ergenekoncular da dışarıya çıkamayacaklardı¨ deme arsızlığını, yüzsüzlüğünü bile
gösterebiliyorlardı. Sanki hukuğun bugünkü durumunu o referanduma borçlu
değilmişiz gibi.
Liberallere Uygun Çıkış Yolları
Saldım
empatimi serbestçe ortaya. Aslında yetmiyor tabii. Kendimi onların, en azından
çoğunun yerine koyabilmem için ahlaki vanalarımı da kısmam gerekti. Malum, o
geçmiş, yalnızca masum bir kanmaca ya da kandırmacayla açıklanamayacak kadar kirliydi.
Umutsuz değilim, diğer kirler de zamanla ortaya çıkacaktır. Hiçbirini
bilmiyorum da zannetmeyin, ama şimdilik zamanı değil.
Vanaları
giderek daha çok kıstıkça, bazı çıkış yolları belirmeye başladı. Belki şunu
ileri sürülebilirlerdi:
¨Bugün
yargı artık cemaatten neredeyse temizlendi, Peki kimin eline geçti? AKP’nin.
FETÖ Örgütü’ne yönelik operasyonlar gibi, bu kararın çıkması da bir intikam
operasyonu. AKP yaptırıyor. Halbuki aslında örgüt vardı. Bugün gerçekleşen
adalet değil intikam¨.
İçlerinden
söyledikleri başka şeyler de olacaktı tabii: ¨Cemaat-AKP aşkı devam ediyorken,
köşelerimizde filan AKP aleyhine pek yazmazdık, bütün yazılarımız CHP
aleyhineydi, bu iktidar kavgası patladıktan sonra AKP aleyhine daha rahat
yazıyoruz. Burada da atalım kabahati AKP’ye. Aslında işin bir ufacık noktasında
CHP de olsaydı, çok iyi olurdu. Bir yolunu bulup suçun büyük kısmını ona
yıkardık. Neyse bir başka sefere. Hem bir taşla ki kuş. Belki AKP’ye vurarak
eski kepazeliklerimizin unutulmasını ya da affedilmesini de sağlayabiliriz.¨
Aaaa
yeter! Kapıldım gidiyorum YAE rüzgarlarına. Çocuklara fazla da kızmamak lazım,
bu iş göründüğünden kolaymış. Maazallah vanaları biraz kıstın mı, ver elini
YAE. Kendi payıma Allah’tan o yeteneğim gerçek hayatta yokmuş, yoksa bugün ben
de mi bunları diyecektim? Kabus (!).
Bazı Yazarlar Konuştu Bile
Her
zaman yazdıklarım doğru çıkacak diye bir şey yok tabii. Daha ben bu yazıyı
yazmaktayken, empatiyle karışık salak iyi niyetimin nasıl boşa çıkacağı belirmeye
başladı bile.
Baştan
söylemeliyim, bu konuda yazabilecek çoğu yazarı takip etmekten yana değilim.
Rastladığım bazı önemli şahsiyetleri yazacağım burada. Yazılarının adreslerini
vereceğim. Bazılarından ufak alıntılar da yapabilirim. Aslında bunu yapmayı
sevmiyorum. Ne kadar etik davranırsan davran, mutlaka feryat ediyorlar
¨cımbızlamış, ana fikirden koparmış¨ filan diye.
Birinci
sırada (öneminden değil, erken davrandığından) vakti zamanının Cumhuriyet Genel
Yayın Yönetmenliği’ni bile yapmış mutena bir isim var: Okay Gönensin. Şimdi
Vatan’da yazıyor, anladınız siz onu. 22 Nisan’da Vatan’da yayınlanan ¨Darbe
Davaları ve Pişmanlar¨ başlıklı yazısını Facebook sayfama da almıştım. Bu
yazıdan her paragraf alıntı olarak kullanılabilir, ama tamamını okumak daha
yararlı. Facebook’ta da ana babalardan rica ettim, ne olur buna benzer bir
çocuk yetiştirmeyin diye.
İkinci
sırada Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vb. dandik davaların altyapı üstyapı
destekleyicisi, bu davaların yalnızca militanı olmayıp, bir dolu başka militanının
da önderi, (solcu ve demokrat) Taraf paçavrasının kurucusu ve yöneticisi, bavul
araştırmacısı, davaların yedek savcısı, hakimi, hatta celladı, basınımızın
Barlas’larla birlikte en mutena ikinci ailesinin evladı Ahmet Altan bir yazıyla ortaya çıkıverdi.
24 Nisan
tarihli P24’te (platform24.org) ¨21 Nisan: Ergenekon Bayramı¨ başlıklı bir
yazıyla medya platformunu şereflendirdi. Bu yazıdan da bir alıntı yapabilmek kesinlikle
imkansız, çünkü bu arkadaşımız yazısını bir aşure kıvamında yazmış. Yazıya o
kadar çeşit katmış ki, içinden çıkabilmek çok zor. Herhalde amacı Ergenekon’la
ilgili söyleyeceklerini gargaraya getirmek. Bir yandan da kararın yanlışlığına
işaret edip, geçmiş suçlarından yırtmak.
Tabii o zaten asla suçlu filan değildir, ama olsun.
Şimdi
sırada bu iki zavallının karşısında esas duruşa geçmeleri gereken bir büyükleri
var, yaş, cüsse ya da kıdem bakımından değil. Ön alma bakımından. Bu konuda
Hazal Özvarış’a konuştuğunda henüz Yargıtay kararı çıkmamış. Tarih 11-12 Nisan.
Kendisinin kariyeri, uzmanlık alanları, çizgisi hakkında bilgileri münhasıran
onun bu P24 röportajları üzerine hazırlamakta olduğum yazıda vermek istiyorum.
Onu zaten hepiniz tanıyorsunuz: Cengiz Çandar.
Böyle bakıp gördü hep istikbali |
Sizden
ricam, bu röportajları okumanız. Gerçekten vakit kaybı filan olmaz. İnsanın
böyle bir fenomeni mutlaka yakından
tanıması lazım. Hazal Özvarış sorularda çok başarılı. Çandar’ı çok iyi deşmiş.
Bu iki
röportajın okunmasını adeta zorunlu kılan bir başka özellik daha var. Liberallerin
bayraktarlarından biri olan Çandar, röportajın ikinci bölümünde (12 Nisan) bir
dolu farklı konuda soruları cevaplarken ¨yetmez, ama evet¨ gibi konularda da
konuşuyor. Çok önemli açıklamalar yapıyor. Röportajdan bu yana iki hafta
bekledim. Neyi mi? Liberal cenahtan herhangi bir tavır, bir açıklama. Gelmedi
ya da en azından ben rastlamadım.
Eski
yoldaşlarından birisi ya da birileri, katıldıkları ya da daha çok
katılmadıkları noktaları vurgulayabilir, tavırlarını açıklayabilirlerdi. Çıt
bile çıkmadı. Olumlu yönde fikir beyan eden tek kişi ise Cumhuriyet Gazetesi
İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay oldu:
“Mahalle baskısına maruz kalmadan ifade edeyim: Helal olsun Cengiz Çandar’a.
Keşke, hepimiz bu derece samimi, net bir özeleştiri yapabilsek” diye tweet atan
Atalay’a Cumhuriyet Gazetesi’nden Orhan Bursalı ve Güray Öz çok sert yanıtlar
verdiler. Zaten bence de Akın Atalay röportajların bir satırını bile
okumamıştı.
Her zaman uyardı bizi |
Neyse, asıl tavır belirtmesi
gerekenlerden bir ses çıkmayınca, durumu ¨sükut ikrardan gelir¨ atasözü
ışığında değerlendirmek zorunlu oldu.
Yani Cengiz Çandar’ı eleştirirken, eleştirinin içine tüm YAE’ci, liberal vb.
arkadaşlarımızı katabilme imkanına sahibiz artık.
Çandar, Ergenekon, Balyoz, Erdoğan’ın değişimi
gibi konularda diğerlerinden biraz farklı tavırlar alabiliyor, ama
¨yetmez, ama evet¨in haklılığı konusunda
hiç geri adım atmıyor.
Aslında bir diğer yazar ve onun da iki
yazısı var, sıraya giren: Murat Belge. Yazılarından biri, T24’de 25/04/2016’da
yayınlanan ¨Kut’lu günler arifesinde¨ başlıklı yazı, ikincisi ise yine aynı
tarihte birikimdergisi.com’da yayınlanan ¨Ergenekon Davası¨ başlıklı yazı. İki
yazı da Ergenekon’dan başlayıp (biraz farklı noktalardan bakarak) farklı
konulara bağlanıyor.
İkisini de okurken biraz zorlandım.
İçlerine çok farklı şeyler katılmış. Ama izlenimim şu: Özellikle ikinci yazıda
Ergenekon konusunda Okay Gönensin ve Ahmet Altan’ın yazılarına benzeyen
noktalar var. Hatta biraz daha ileri gidersem, benzer demagojik öğelerden bile
söz edilebilir. Belki ileride yazacağım yazılarda bunlara değinebilirim.
Yukarıda da belirttiğim gibi, sanırım
yeteri kadar bekledim. Liberal kardeşlerim, eğer Çandar’a ilişkin bir tavır
alacaklarsa, bunu benim eleştirilerimden sonra yapmak durumunda kalacaklar.
Ceterum censeo Carthaginem esse
delendam...
Bana soracak olursanız, Kartaca
mutlaka yıkılmalıdır.