Son Fırsatlar, Kaçırmayın!
Bu sürmekte olan hengamenin içinde şaşkına dönmüş, morali bozulmuş, 2010 referandumundan bu yana önüne gelenin
vurduğu, hatta hızını ve hırsını alamayıp bir daha vurduğu eski arkadaşlarıma
(herkes üzerine alınmasın, YAE’cileri kastediyorum) yepyeni iki çıkış yolu
göstermek istiyorum (Akıllı olun, bunlar uçurumdan önceki son iki çıkış
olabilir, hatta öyledir!).
Bu
iki yol da birer mucizedir. ¨Yumurtaya can veren yüce rabbimin¨ size belki de
son kıyağıdır.
Önce şunu hatırlatmalıyım: Tartışmalarımız süresince kullanmayı en
çok sevdiğiniz ifadeler ¨biz insanın beyanına önem veririz¨, ¨sizin gibi niyet
okuyuculuğu yapmayız¨, ¨bizim için öncelikli olan insandır, onun sözüdür¨ filan
türünden yavelerdi. Hatırlamanın sizi üzmesini istemem, ama aslında niyeti
okunması gereken, buna karşılık sözüne önem verilen kişi de o zamanın
başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı olan kişi idi.
O
zaman bakmadığınız, bakmayı reddettiğiniz niyetler, korkusuz beyanlara
dönüşünce ona kızdınız, hatta hakkında ileri geri yazanlarınız, konuşanlarınız
oldu. Ama önceki ifadelerinizden de vazgeçmediniz. Özeleştiri vermemenin, özür
dilememenin argümanları olarak yine o ifadeleri kullandınız.
Dikkat! 1. Çıkış Yolu:
RTE’nin
Yenikapı Buluşması’nda yaptığı, onu bulamazsanız Külliye’de (!) yapılan Adli
Yıl Açılışı’nda yaptığı konuşmanın metnini mutlaka ele geçirin. Bıkmadan,
yılmadan defalarca okuyun. Ya da videosunu defalarca izleyin (Aslında bir kere
okumak ya da izlemek yeter ama aradaki kızgınlık döneminin etkilerini soğutmak
için, tekrarlar yararlı olabilir).
Umarım,
hatta eminim ki, kafanızda ışıklar parlamaya (ya da şöyle diyelim, ampuller
yanıp sönmeye) başlayacaktır.
Evet,
yepyeni bir ileri demokratik aşamayı müjdeliyor bu konuşmalar. Geçmişe bir
sünger çekiyor (bu süngerin son kullanılacağı tarihin bazı kesimler için 17/25
Aralık, bazı kesimler için de 15 Temmuz olarak ilan edilmesi de biraz garip,
ama neyse), çatışmasız, demokratik, nurlu ufuklara yöneleceğimizi beyan ediyorlar.
Burada
kullandığım bu ¨beyan¨ sözcüğünün öneminin tabii ki bilincindeyim. Biliyorum
ki, siz niyete değil, beyana önem veren kişilersiniz.
Uzun
bir süredir yanınızda ¨evet¨, hele hele ¨yetmez ama evet¨ dendiğinde kendinizi
kötü hissettiğiniz, bazı fikir önderlerinizin yazılarından, konuşmalarından
anlaşılıyor. İşte size fırsat! Cumhurbaşkanının yeterince okuduğunuzda ya da
izlediğinizde, konuşmayı yeterli bulanlarınız, yüreklerinin ve ciğerlerinin
bütün gücüyle ¨eveeeeeeet!¨ diye, yeterli bulmayanlarınız da yine bütün aşkıyla
¨yetmez ama eveeeeet¨ diye bağırabilirsiniz.
Göreceksiniz,
çok ferahlayacaksınız. Bu, geçen seferkine göre daha hızlı azalacak bir
ferahlama olacak, ama olsun. Ne demiş atalarımız? ¨Bir günün beyliği bile
beyliktir¨.
Aslında
2.çıkışı hemen açıklamak istemiyordum nedense. Pek sevemedim onu. Ama buraya
kadar gelmişken geri dönemem. Bu çıkışı kaçırmamanız için elimden geldiğince
yardımcı olmalıyım diye hissediyorum kendimi. (Kahrolsun bu inzibatlar,
merhamet ve empati duygularım!).
Dikkat! 2. ve son çıkış:
Aslında
bu çıkış daha önce de farklı biçimlerde kullanıldı. Ama son günlerde ortaya
çıkan bir gelişme, yeniden ve güçlü bir biçimde kullanılmasına olanak tanıdı.
Benim tercihim 1.çıkıştan yana. Ama isteyen YAE’ciler bunu da
kullanabilir. Bu çıkışın dezavantajı,
uzun süreli tutarlılık sağlayamaması, kısa sürede geri dönülmesidir (¨ben öyle
dememiştim¨, ¨demek istememiştim¨, ¨yanlış anlaşıldım¨, ¨maksadımı aştım¨
filan).
12
Eylül 2010 teatral referandum kandırmacası öncesinde genel başkanının neredeyse
tüm ekranlardaki açık oturum, panel, tartışma, konferans vb. programlara
katıldığı ve karşı fikirlerde olanları sürekli ve şiddetle aşağıladığı bir
parti vardı: DSİP. (Partinin internet
sitesinde bu konuşmalardan özet görüntüler hala duruyor).
Her
ne kadar çekemeyen bazı kişiler, ¨Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, ne kadar
kutsal, ne kadar Romalı, ne kadar Cermen ve ne kadar imparatorluk ise, bu parti
de o kadar devrimci, o kadar sosyalist, o kadar işçiyle ilgili ve o kadar
partidir¨ diyorlar. Önemli değil. Ama bir dakikaa!
12
Eylül 2010 akşamı RTE’nin balkon konuşmasında teşekkür ettiği parti bu
partidir. Adını tam ezberleyememiş olduğu için, konuşmasında ‘Devrimci Sol İşçi
Partisi’ne teşekkür etmiş olsa da, herkes kimi kastettiğini anladı ve başta
başkanları olmak üzere tüm partililerin göğsü gururla doldu. Bir üyenin ise
duyguları herhalde daha da yoğundu. Parti adına gurur duyması konusunda bir şey diyemem,
ama bireysel görevini yerine getirmiş olmaktan dolayı bir zamanların TV çizgi
film kahramanı sevimli köpek ¨Değerli¨ gibi ¨kıh, kıh, kıh¨ diye gülmekte
olduğundan eminim. Kim mi bu? Hemen geliyor.
Partinin
ismi uzun zamandır duyulmuyordu. 31 Ağustos tarihli gazetelerde ve internette
birden patladı. Partinin her zaman kısıtlı sayıda olan üyelerinden biri (şimdi artık
üyesi değilmiş, 2011’de ¨referandum görevinden sonra¨ ayrılmış), Av.Müçteba
Kılıç, FETÖ üyesi olma suçlamasıyla gözaltına alındı.
Çıkış
yolundan ayrıldık zannetmeyin, çıkışın yol tabelası bu zatta. Zaten pek de
küçümsemeyin, bakın kısa süreli parti üyeliği sırasında kimlerle birlikte,
hangi düzeyde neler yapabilmiş? Bir örnek:
¨marksizm 2010
toplantılarında 24 nisan cumartesi günü saat 17.00'de özgürlüğü birlikte
kazanalım - nasıl bir mücadele öneriyoruz? toplantısında hayko bağdat, bülent somay, metin kılınç
ve özden dönmez'le
beraber konuşmacıdır.¨
Bravo! Tamam, o partinin üye sayısı çok azdır, ama yine de böylesi bir
toplantıda kıymetli konuşmacılar arasına girebildiğine göre, rahatça ¨kimbilir
YAE çalışmalarında ne etkili görevlerde bulunmuştur¨ diyebiliriz.
İşte
çıkış. Bu FETÖ, taa 2010’da (en az bir) ajanını kaç yıllık Devrimci Sosyalist
İşçi Partisi’ne sızdırıp, onları kandırabildiyse, tüm YAE’cileri kandırabilmesi
de o kadar kolay olmuştur. İspatı ortada.
Çıkın
ortaya, gücünüz yettiğince ¨kandırıldık¨, ¨kandırılmışız¨ diye bağırın.
İnanmayanlara Müçteba Kılıç’ı ve DSİP’i gösterin. Tek tek bireyler olarak
sizin, işçi sınıfının kolektif sosyalist devrimci aklını temsil eden bir
partiden daha akıllı olabileceğinizi kimse iddia edemez. Mazur görülmelisiniz,
ama tabii bir şartla: Bazı liderlerinizi örnek alarak, iki gün sonra, ¨yok
yahu, ben kandırılmamışım meğerse¨ demek yok.
Boşuna
mı dedik, ikinci ama son çıkış diye? Kararlı olun. O liderleri boş verin, onlar dönmeye alışık. Siz
dönmeyin.
Yalnız
bir konuda sizi uyarmam gerekiyor. Referandumda benimle aynı tavrı almış
kişilerin hepsi benim kadar merhamet ve empati sahibi değil. Aslında gelinen bu
tarihi noktada onlara hak vermemek de elde değil. Ben gene de herkese bir ya da
iki şans daha verilmesinden yanayım. Belki naif kişiliğimden kaynaklanıyor bu
durum.
Karşınıza Çıkabilecek Engeller
Ama
asıl alınması gereken tavırla ilgili olarak da bir örnek verebilirim. Kırmızı
Kedi yayınlarının yöneticisi sevgili Haluk Hepkon şöyle diyor:
¨Yetmez ama evetçilik, kötü yola
düşmek gibi. Özeleştiri işe yaramaz. Bir kere düştüysen, ömrün boyunca bu kara
lekeyle yaşayacaksın demektir.¨
Siz
beni dinleyin, bu seferlik onu okumamış, duymamış gibi yapın. Çıkışlardan
birini kullanın. Belki o ve onun gibi düşünenler de yumuşayabilir, çıkmadık candan
umut kesilmez, değil mi?
Tavsiyeme
uyun ve bu yollardan birini hiç olmazsa bir kez deneyin.
Size
şu andaki durumunuzu açıklayabilecek kısa bir Bektaşi fıkrasının ardından Av.Müçteba
Yiğit ve FETÖ liderinin görüntüleriyle veda etmek istiyorum.
Bir
köyde Bektaşi babasının önüne iki tas şarap koymuşlar. Biri sormuş: ¨Baba
erenler, şunları bir dene de bize söyle, hangisi iyi, hangisi kötü?¨ Bektaşi
babası, birinci tastan bir yudum almış ve tereddütsüz bir ifadeyle ¨diğeri iyi¨
demiş. Sormuşlar: ¨Baba erenler, daha ondan tatmadın, nereden biliyorsun onun iyi olduğunu?¨
Bektaşi
babası gene tereddütsüz yanıtlamış: ¨Bunun kadar kötü olamaz ya.¨
Fıkra
açıklamayı sevmem ama burada zorunlu olabilir. Durumunuz bugünkünden kötü
olamaz, deneyin şu yollardan birini.
Başrolde
Av. Müçteba Kılıç:
“Ceterum censeo Carthaginem esse delendam...”
“Bana soracak olursanız, Kartaca mutlaka yıkılmalıdır.”
Kahrolası federaller :-)
YanıtlaSil