ziyaninorasi.blogspot.com’dan deklarasyon
Bugün,
1 Kasım 2016 itibarıyla, ziyaninorasi.blogspot.com’da doğrudan ve münhasıran
“YAE”, “yetmez ama evet”, “kullanışlı aptallar”, “liberal ihanet” vb. konuları
kapsayan yazılara son veriyorum.
Bu
ifade tabii ki, konu gerektirdiğinde bunlara hiç değinilmeyecek anlamına
gelmiyor. Sadece münhasıran, yani sadece bu konuyu içeren yazı yazmayacağımı
deklare ediyorum.
Bu
deklarasyonun kapsamı dışında bırakmak istediğim iki yazı var. Her ikisi de
blog yazısı olmayacak kadar uzun, ama kaybolup gitmelerine de gönlümün razı
olmayacağı yazılar. Güncele bağlı değiller, hatta bazı bakımlardan eskidiler
bile. Bir uygun zamanda düzeltmelerini yapıp bloğa koyacağım. İsteyen, merak
eden ve tabii sabredenler okur.
Bugüne
kadarki yazılarımı takip etmiş olanlar, YAE’cileri büyük bir görev bilinciyle,
sabırla, okurları neredeyse bıktıran bir çabayla, ne yapmaları gerektiği
konusunda uyardığımı, hatta bazen adeta yalvardığımı herhalde kabul
edeceklerdir.
Ama,
buraya kadar.
Belirtmeliyim
ki, asla şüpheniz olmasın, gelecekte karşılaşacağımız muhtemel şirret,
saldırgan, edepsiz, haddini aşan YAE
saldırılarını görmezden gelecek değilim.
Bir
de farklı bir muhtemel durum söz konusu: Herhangi bir konuda yazılmış ve
eleştirmem gereken bir yazı olursa ve bu yazı tescilli bir YAE’ci tarafından
yazılmışsa, bir miktar daha acımasız olacağım. Bunu şimdiden belirteyim.
Peki,
bu öylemesine alınmış bir karar mı? Nedenleri nedir?
Tabii
ki, değil. Bir sürü nedeni var. Hepsini sıralamak zor ve aslında gereksiz de.
Bir defa şu gayet net görülebiliyor:
Bugüne
kadar bu konuda yazdıklarımız, anlattıklarımız, her yerde dile getirdiğimiz,
hatta bir tescilli YAE’cinin ifadesiyle “dilimize pelesenk ettiğimiz” bu
yaşamsal “YAE” konusunda, neredeyse bir arpa boyu yol alamadık.
Ne
yolundan dönen oldu, ne sessizce kenara çekilen. Ne özür dileyen oldu, ne
özeleştiri veren.
Kendileri
bu tutumu, direniş, sebat, kararlılık, hatta belki o günkü haklılık olarak
niteleyebilirler. Ben tabii farklı düşünüyorum. Bana göre, bu ülkeye ve bu
topluma has bir hastalık olan “nasıl olsa unutulur, biz de köşe kadılıklarımıza
devam ederiz” düşünce tarzının bir miktar yüzsüzlükle karışmış hali demek daha
doğru.
Neyse,
yenildim, pes ettim, onun için vazgeçiyorum sanılmasın.
Asla!
Aslında “bu çapta bir yüzsüzlük karşısında yenilmeyecek babayiğidin alnını karışlarım”
diyeceğim, ama yapamıyorum. İçim elvermiyor, hem çoğunu hem de kendimi
tanıyorum. İtiraf edeyim, burada çözemediğim başka bir faktör var. Ben onunla
başa çıkamıyorum. Ama mutlaka çözerim zamanla. Bu konuda kendime güveniyorum.
Benim
tavrım, yenilip geri çekilmekten ziyade sessizce yana kaymak. Böylece hem
önemli bir enerji tasarrufu sağlayıp bunu daha önemli ve güncel konulara
yöneltebileceğim. Hem de bu YAE’cileri, asıl yargılayıcı gücün, tarihin doğru
tartacak, acımasız değerlendirmesine bırakacağım (Tanrım, şu azametime bak).
İtiraf
ediyorum, bu noktaya gelmem hiç kolay olmadı. Tek başıma da beceremedim zaten. Çok
doluydum. Geçmişte şu ya da bu mesafede yakın durduğumuz veya çok aykırı
görüşte olduğumuz için çok uzak durduğumuz sol gruplardan biri, bu işin başını
çekiyor olsaydı, o kadar dolmazdım herhalde.
Ama
darbe çok daha yakından geldi. İlk günden beri karşı çıkıyor olmama rağmen, beni
eskiden tanıyanların, eskiden kimlerle birlikte olduğumu bilenlerin, “acaba bu
hala onlardan mı, bu da mı YAE’ci oldu?” diye çekinerek yaklaşmaları, beni gerçekten
kahretti.
Başlarda
“yahu, bu sizinkiler saf mı” sorusuyla başlayan tavırlar, yerini kısa sürede
“yahu, bu sizinkiler bunu inanarak mı yapıyorlar, yoksa bunlar hain mi”
noktasına kadar geldi.
Benim
faciamı düşünebiliyor musunuz? Merdan Yanardağ’ın kaleme aldığı ve onlarca
baskı yapan “Liberal İhanet” kitabının başrollerinin çoğunu benim arkadaşlarım,
benim yoldaşlarım kaptı.
Yanlıştaydılar,
yanlıştılar, hatalıydılar, hataydılar. Ne yapacaktım? Sarıldım kaleme, sonra
klavyeye. Çabaladım durdum. Olmadı.
Evet, bu konuda benden buraya kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder