12 Nisan 2017 Çarşamba


Sözde Referandum:

Tahminim, Ne Çıkarsa Ne Olur vb.

Daha önce bu konudaki tahminimi açıklamıştım: Bana göre HAYIR çıkacak. Yalnız bunu söylerken, daha önceki referandum ve seçimlerdeki tahminlerimin hep yanlış çıktığını da belirtmem gerekiyor. Hani bir sigorta payım bulunsun.

 

Hem bu ülkede, biliyorsunuz, yanılmak ya da kandırılmak, sonra da çamura yatmak, aydınların ya da kendini öyle görenlerin bir ayrıcalığı. Koskoca teorisyenler yanıldı (kabul etmeseler de öyle), ben bir garip ademim, yanılsam ne olur. Haydi hayırlısı!

Şaka bir tarafa, bir referandum için bir ya da iki önceki seçimler veya bir önceki yakın zamanlı bir referandum, bir referans oluşturabilir. Ama tüm koşullarda arada geçen zamanın getireceği farklılıklar da mutlaka olacaktır. Ayrıca toplum ne kadar saflara ayrışmış olursa olsun, seçimlerdeki parti faktörünün referandumda aynı ölçüde etkili olması beklenemez.

Faktörler, Bileşenler, Koşullar

Birinci faktör: Bahçeli ve MHP

Burada benim açımdan bir umut ve bir vakıa söz konusu. Umut, Bahçeli’nin son on beş yıldaki siyasi karar, tercih ve taahhütlerinde hatalı ve güvenilmez oluşuna dayanıyor. Tabii burada bu hataların, nihai olarak hep AKP’ye yaradığını da gözden kaçırmamak gerekiyor. Yani bunlar bilinçli yapılmış hatalar olabilir. Ama bu kez de AKP açısından gerçek bir hata yapıyor olabilir. Öyle de gözüküyor.

Hatalarını tek tek saymaya gerek yok. Burada önemli olan lidere mutlak itaatin şart olduğu bir faşist partide bile, ardı ardına yapılan bu tür hataların, lideri çok zayıflatıyor olması.

Üstüne üstlük parti içinde, bu zayıflığı öne sürerek liderliğe oynayan dört kişi söz konusu. Bahçeli’nin, onları engellemek için bugüne kadar sövüp saydığı iktidar partisinin adeta kucağına oturmuş, ona muhtaç duruma düşmüş olması, kalan gücünü ve saygınlığını da kaybetmesine yol açacaktır.

MHP içinde, Bahçeli’nin sonunu ve MHP tabanının ezici HAYIR çoğunluğunu belirleyecek çok önemli bir faktör daha var. Dört muhalif unsurun, adeta bir katriumvira gibi, birbirine saygılı, centilmence bir mücadele sürdürüyor olmaları. Bu tarz bir mücadeleye Türkiye siyasi tarihinde daha önce rastlanmadı.

Bahçeli’nin bu mücadeleyi eninde sonunda kaybedeceği görünüyor. Unutulmamalı ki, kurtlukta düşeni yemek kanundur. Bahçeli’nin yapabileceği tek şey (mecazi anlamda) canını kurtarabilmek için yanında kalacak bir miktar taraftarıyla AKP’ye iltica etmek ve MHP’yi imha etmektir. Bu taraftar kitlesinin niteliği de, muhalifleri protesto ederken başvurdukları yöntemlerde kendini gösteriyor.

Neyse, bu sonraki mesele. Bugün için önemli olan, MHP tabanının ezici çoğunluğunun muhalifleri destekleyeceği ve tercihini HAYIR’dan yana kullanacağının belli olması.

İkinci faktör: Saadet Partisi

Seçimlerdeki küçük oy yüzdesine rağmen, bu referandumun en önemli faktörlerinden biri. Partinin kemik seçmeninin dışında kalan, sağ muhafazakar bir başka alternatif bulamadığı için çaresiz AKP’ye oy veren ve destekleyen bir kısım seçmen, gönül rahatlığıyla HAYIR tercihi yapabilecek.

AKP’den benzer bir HAYIR kanaması, MHP muhalefeti sayesinde gerçekleşecek. Seçim koşullarında sağ iktidarı sağlama almak için gerek Saadet Partisi’nden gerekse MHP’den AKP’ye akan oyların, bu referandumda HAYIR olarak geri döneceklerini söyleyebiliriz.

Üçüncü faktör: CHP

CHP’nin bu referandum öncesinde genelde başarılı bir strateji izlemekte olduğu çok açık. Bunu ileri sürerken, adeta bilimsel kesinlikte bir olguya dayanıyorum.

Anti-Kemalistlerin CHP’nin ya da Kılıçdaroğlu’nun bazı gaflarına AKP’ye oranla çok daha az saldırıyor olmaları bence önemli bir ölçü. Biliyorsunuz, önceleri Anti-Kemalistlerin CHP’ye yönelik bazı saldırıları, AKP’yi adeta çırak çıkartır ve onlar açısından da eğitici olurdu. Huylu huyundan vazgeçmez, yine arada sırada laf edenler oluyor, ama eski hırsları sanki törpülenmiş gibi (ücretli Artin Kemaller hariç). Belki çevrenizde siz de rastlamış olabilirsiniz, ben Facebook ve Twitter’da Haluk Levent’in yapmış olduğu İzmir Marşı videosunu hem de altına duygulu mesajlar yazarak paylaşan Anti-Kemalistlere rastladım (yok artık filan demeyin, tek tek isim veririm).

Her biri birbirinden ağır, seviyesiz provokatif saldırılara cevap vermeyerek, başta RTE olmak üzere AKP yönetici kadrolarını adeta açığa düşürme stratejisi, bence CHP’nin kedi olalı tuttuğu ilk fare olarak kabul edilebilir.

Diğer yandan, kadrolarının canını dişine takmış biçimde çalıştıkları da çok net görülüyor. Hele, bir eski başkan, bir kongre mağlubu başkan adayı ve bir başkanın ülkenin her yanında gösterdikleri performans, ne CHP seçmeninin ne de diğer parti taraftarlarının daha önce görmedikleri bir tablo oluşturuyor ve ciddi sempati topluyor (aralarından birinin Baykal olmasına rağmen).

CHP açısından acıklı olan, bu strateji ve bu çalışmayla alışık olduğu yüzdenin üzerine çıkıp çıkmadığını ölçemeyecek olması.

Geldik AKP’ye

AKP’yi sondan bir evvelki sırada (son sırada Kürtler var) değerlendirecek olmamın nedeni, analiz zorluğu bakımından Kürtler’den bir tık kadar kolay olması.

Bu işi bilenler, partinin içinden bilgi alabiliyor olanlar, irili ufaklı yedi farklı gruptan söz ediyorlar. Bu konuda yazabileceğim kadar bilgi sahibi değilim. Ama benim de kendime göre bir gruplamam var. Ben üç grup sayıyorum. Nasıl mı?

1. AKP: Bu aslında grup değil. Recep Tayyip Erdoğan. Tek başına, şahsen, bizzat, münhasıran, kendisi, sadece o. Yanında çok az sayıda kişiden oluşan esnek bir çevreden söz edilebilir belki. En sağlamı olarak damat Berat Albayrak sayılabilir.

Ama böyle tek adam durumlarının tarihteki örnekleri RTE için pek umut vaat etmiyor. İktidarının son döneminde Mussolini’yi satıp Müttefiklerle ilişkiye giren kişi, damadı Kont Ciano idi. Aynı şekilde son günlerinde Hitler’i satıp Müttefiklerle şerefli bir teslim anlaşması (?) için ilişkiye girenler, en yakın adamları Himmler ve Göring idi. Baldızının eşi General Fegelein’i de saymak gerekir.

2. AKP: Yine merkezde RTE’nin yer aldığı, ama daha çok sayıda milletvekili ve parti yöneticisinin bulunduğu bir yapı. Bunlar, ekonomik ve siyasi geçmişlerini ve geleceklerini RTE borçlu olan kişiler. En ufak bir özgül ağırlığı olmayan, RTE’nin bir fiskesiyle silinecek kişiler. Bunlar da son dakikaya kadar kaderlerini RTE’ye bağlamış gibi duracak, ama son dakikada arazi olacak olanlar.

3. AKP: Referandum sonucu ne olursa olsun, partiyi topluca terkedecek ve hükümetin düşmesine neden olacak ekip. Farklı bir ifadeyle; tek tek avlanmamak için aynen FETÖ’cu askerlerin yapmak zorunda kaldıkları gibi partiyi topluca terketmek zorunda kalacak olanlar. Böyle bir darbe hükümeti yıkabileceğinden, herhalde RTE’yi en çok korkutan durum budur. Bunu engelleyebilmenin tek yolu da, FETÖ ile yeterli göreceği garantileri vererek yeni bir Mephisto anlaşması yapmaktır. Ne de olsa bu siyasal İslamcılardan her şey beklenebilir. Ama hangisi hangisine ne kadar güvenebilir, onu bilemem.

Strateji Hatası

AKP için, gruplar konusu dışında söylenmeden geçilemeyecek bir konu daha var. Getirdikleri on sekiz maddeyi savunabilme materyallerinden yoksun oldukları için, çareyi her an Kılıçdaroğlu’na saldırmakta buldular. Bunun çok akıllı bir strateji olduğu söylenemez. Yıllardır kendilerinin yararlandığı mağduriyet faktörünü elleriyle HAYIR cephesine vermiş oluyorlar. Hele bunu 1994 yılından görüntülerle ya da kaset edebiyatıyla yapmak acizlik belirtisi olarak görülebiliyor.

Sırada referandumun assolisti var: Kürtler  

Neden assolist dedim? Çünkü bence belirleyici faktör onlar. Son saniyeye kadar hangisinin ne yapacağının belli olmadığı grup onlar. Hemen kızmayın, Haziran seçimlerinden sonra yüzde on barajını geçen partiyi satıp silahlı mücadeleye girişen ben değilim.

Değişikliklerin 16. Maddesiyle, eyalet kokusunu alarak ağızlarına bir parmaktan da fazla bal çalınan Apo ve Kandil’in nasıl bir tavır alacağını, bence HDP bile öngöremez. Muhafazakar Kürtlerin ise EVET tavrı şimdiden belli.

Burada önemli olan, bölgedeki Kürtlerden ziyade, metropollerde ve diğer büyük kentlerde yerleşik olanların HDP’yi dinleyip dinlemeyecekleridir. Örneğin, İstanbul’da üç milyon civarında olduğu söylenen Kürt nüfusunun tavrı, referandumun tamamı üzerinde çok etkileyici hatta belirleyici olacaktır. Çünkü İstanbul’u alan taraf büyük ihtimalle referandumun galibi olacaktır.

Olası Son Ataklar

Şunun şurasında üç gün kalmış. Daha fazla yazmak gereksiz. Zaten herhalde bu konuda yazılabilecek hemen her şey yazıldı.

Muhtemel son değişiklik atakları neler olabilir? Aslında medyada bu konuda da ilginç tahminler yapıldı. Ege adalarına çıkarma yapmak (sıkmaz), Irak ya da Suriye’ye yeni bir harekat (hem sıkmaz hem de zaman ve mühimmat kalmadı), özellikle DHKP-C’nin etkili bir eylemi (deneyebildikleri Okmeydanı’nda kahve basmak oldu, yakalandılar, bu da olmaz), RTE’nin şiddetli gözyaşları (her seçim arifesinde yaptı, ama bu defa o kadar sinirli ki mazlum ağlaması yapamıyor, “örümcek ağı”, “gavurda esaret” gibi konularda gözyaşlarını zorluyor, ama olmuyor).

Netice

HAYIR kazanır, AKP bölünür, merkez sağ yeni bir parti çıkar, büyük katılımlı bir koalisyon kurulur.

Ha, EVET çıkacak olursa, AKP yine bölünür, merkez sağ yeni bir parti çıkar, büyük katılımlı bir koalisyon kurulur. (Akşener’in iddia ettiği gibi, Erdoğan durumu kabullenecek olursa tabii. Yoksa iç savaş çıkar).


Hayırlı referandumlar!


“Ceterum censeo Carthaginem esse delendam...”

“Bana soracak olursanız, Kartaca mutlaka yıkılmalıdır.”

 

 

2 yorum:

  1. bu yazını çok beğendim sevgili ziya. rahat okudum ve son derecede doğru tesbitler- sürükleyici bir yazı. devamı gelsin

    YanıtlaSil