Sözde
Referandum:
Tahminim,
Ne Çıkarsa Ne Olur vb.
Daha
önce bu konudaki tahminimi açıklamıştım: Bana göre HAYIR çıkacak. Yalnız bunu
söylerken, daha önceki referandum ve seçimlerdeki tahminlerimin hep yanlış
çıktığını da belirtmem gerekiyor. Hani bir sigorta payım bulunsun.
Hem
bu ülkede, biliyorsunuz, yanılmak ya da kandırılmak, sonra da çamura yatmak, aydınların
ya da kendini öyle görenlerin bir ayrıcalığı. Koskoca teorisyenler yanıldı
(kabul etmeseler de öyle), ben bir garip ademim, yanılsam ne olur. Haydi hayırlısı!
Şaka
bir tarafa, bir referandum için bir ya da iki önceki seçimler veya bir önceki
yakın zamanlı bir referandum, bir referans oluşturabilir. Ama tüm koşullarda
arada geçen zamanın getireceği farklılıklar da mutlaka olacaktır. Ayrıca toplum
ne kadar saflara ayrışmış olursa olsun, seçimlerdeki parti faktörünün
referandumda aynı ölçüde etkili olması beklenemez.
Faktörler, Bileşenler, Koşullar
Birinci faktör: Bahçeli ve MHP
Burada
benim açımdan bir umut ve bir vakıa söz konusu. Umut, Bahçeli’nin son on beş
yıldaki siyasi karar, tercih ve taahhütlerinde hatalı ve güvenilmez oluşuna
dayanıyor. Tabii burada bu hataların, nihai olarak hep AKP’ye yaradığını da gözden
kaçırmamak gerekiyor. Yani bunlar bilinçli yapılmış hatalar olabilir. Ama bu
kez de AKP açısından gerçek bir hata yapıyor olabilir. Öyle de gözüküyor.
Hatalarını
tek tek saymaya gerek yok. Burada önemli olan lidere mutlak itaatin şart olduğu
bir faşist partide bile, ardı ardına yapılan bu tür hataların, lideri çok
zayıflatıyor olması.
Üstüne
üstlük parti içinde, bu zayıflığı öne sürerek liderliğe oynayan dört kişi söz
konusu. Bahçeli’nin, onları engellemek için bugüne kadar sövüp saydığı iktidar
partisinin adeta kucağına oturmuş, ona muhtaç duruma düşmüş olması, kalan
gücünü ve saygınlığını da kaybetmesine yol açacaktır.
MHP
içinde, Bahçeli’nin sonunu ve MHP tabanının ezici HAYIR çoğunluğunu
belirleyecek çok önemli bir faktör daha var. Dört muhalif unsurun, adeta bir
katriumvira gibi, birbirine saygılı, centilmence bir mücadele sürdürüyor
olmaları. Bu tarz bir mücadeleye Türkiye siyasi tarihinde daha önce
rastlanmadı.
Bahçeli’nin
bu mücadeleyi eninde sonunda kaybedeceği görünüyor. Unutulmamalı ki, kurtlukta
düşeni yemek kanundur. Bahçeli’nin yapabileceği tek şey (mecazi anlamda) canını
kurtarabilmek için yanında kalacak bir miktar taraftarıyla AKP’ye iltica etmek
ve MHP’yi imha etmektir. Bu taraftar kitlesinin niteliği de, muhalifleri
protesto ederken başvurdukları yöntemlerde kendini gösteriyor.
Neyse,
bu sonraki mesele. Bugün için önemli olan, MHP tabanının ezici çoğunluğunun
muhalifleri destekleyeceği ve tercihini HAYIR’dan yana kullanacağının belli olması.
İkinci faktör: Saadet Partisi
Seçimlerdeki
küçük oy yüzdesine rağmen, bu referandumun en önemli faktörlerinden biri.
Partinin kemik seçmeninin dışında kalan, sağ muhafazakar bir başka alternatif
bulamadığı için çaresiz AKP’ye oy veren ve destekleyen bir kısım seçmen, gönül
rahatlığıyla HAYIR tercihi yapabilecek.
AKP’den
benzer bir HAYIR kanaması, MHP muhalefeti sayesinde gerçekleşecek. Seçim
koşullarında sağ iktidarı sağlama almak için gerek Saadet Partisi’nden gerekse
MHP’den AKP’ye akan oyların, bu referandumda HAYIR olarak geri döneceklerini
söyleyebiliriz.
Üçüncü faktör: CHP
CHP’nin
bu referandum öncesinde genelde başarılı bir strateji izlemekte olduğu çok
açık. Bunu ileri sürerken, adeta bilimsel kesinlikte bir olguya dayanıyorum.
Anti-Kemalistlerin
CHP’nin ya da Kılıçdaroğlu’nun bazı gaflarına AKP’ye oranla çok daha az
saldırıyor olmaları bence önemli bir ölçü. Biliyorsunuz, önceleri
Anti-Kemalistlerin CHP’ye yönelik bazı saldırıları, AKP’yi adeta çırak çıkartır
ve onlar açısından da eğitici olurdu. Huylu huyundan vazgeçmez, yine arada
sırada laf edenler oluyor, ama eski hırsları sanki törpülenmiş gibi (ücretli
Artin Kemaller hariç). Belki çevrenizde siz de rastlamış olabilirsiniz, ben
Facebook ve Twitter’da Haluk Levent’in yapmış olduğu İzmir Marşı videosunu hem
de altına duygulu mesajlar yazarak paylaşan Anti-Kemalistlere rastladım (yok
artık filan demeyin, tek tek isim veririm).
Her biri
birbirinden ağır, seviyesiz provokatif saldırılara cevap vermeyerek, başta RTE
olmak üzere AKP yönetici kadrolarını adeta açığa düşürme stratejisi, bence
CHP’nin kedi olalı tuttuğu ilk fare olarak kabul edilebilir.
Diğer
yandan, kadrolarının canını dişine takmış biçimde çalıştıkları da çok net
görülüyor. Hele, bir eski başkan, bir kongre mağlubu başkan adayı ve bir
başkanın ülkenin her yanında gösterdikleri performans, ne CHP seçmeninin ne de
diğer parti taraftarlarının daha önce görmedikleri bir tablo oluşturuyor ve
ciddi sempati topluyor (aralarından birinin Baykal olmasına rağmen).
CHP
açısından acıklı olan, bu strateji ve bu çalışmayla alışık olduğu yüzdenin
üzerine çıkıp çıkmadığını ölçemeyecek olması.
Geldik AKP’ye
AKP’yi
sondan bir evvelki sırada (son sırada Kürtler var) değerlendirecek olmamın
nedeni, analiz zorluğu bakımından Kürtler’den bir tık kadar kolay olması.
Bu
işi bilenler, partinin içinden bilgi alabiliyor olanlar, irili ufaklı yedi farklı
gruptan söz ediyorlar. Bu konuda yazabileceğim kadar bilgi sahibi değilim. Ama
benim de kendime göre bir gruplamam var. Ben üç grup sayıyorum. Nasıl mı?
1. AKP: Bu aslında grup
değil. Recep Tayyip Erdoğan. Tek başına, şahsen, bizzat, münhasıran, kendisi, sadece
o. Yanında çok az sayıda kişiden oluşan esnek bir çevreden söz edilebilir
belki. En sağlamı olarak damat Berat Albayrak sayılabilir.
Ama
böyle tek adam durumlarının tarihteki örnekleri RTE için pek umut vaat etmiyor.
İktidarının son döneminde Mussolini’yi satıp Müttefiklerle ilişkiye giren kişi,
damadı Kont Ciano idi. Aynı şekilde son günlerinde Hitler’i satıp Müttefiklerle
şerefli bir teslim anlaşması (?) için ilişkiye girenler, en yakın adamları
Himmler ve Göring idi. Baldızının eşi General Fegelein’i de saymak gerekir.
2. AKP: Yine merkezde RTE’nin
yer aldığı, ama daha çok sayıda milletvekili ve parti yöneticisinin bulunduğu
bir yapı. Bunlar, ekonomik ve siyasi geçmişlerini ve geleceklerini RTE borçlu
olan kişiler. En ufak bir özgül ağırlığı olmayan, RTE’nin bir fiskesiyle
silinecek kişiler. Bunlar da son dakikaya kadar kaderlerini RTE’ye bağlamış
gibi duracak, ama son dakikada arazi olacak olanlar.
3. AKP: Referandum sonucu
ne olursa olsun, partiyi topluca terkedecek ve hükümetin düşmesine neden olacak
ekip. Farklı bir ifadeyle; tek tek avlanmamak için aynen FETÖ’cu askerlerin
yapmak zorunda kaldıkları gibi partiyi topluca terketmek zorunda kalacak olanlar.
Böyle bir darbe hükümeti yıkabileceğinden, herhalde RTE’yi en çok korkutan
durum budur. Bunu engelleyebilmenin tek yolu da, FETÖ ile yeterli göreceği garantileri
vererek yeni bir Mephisto anlaşması yapmaktır. Ne de olsa bu siyasal İslamcılardan
her şey beklenebilir. Ama hangisi hangisine ne kadar güvenebilir, onu
bilemem.
Strateji Hatası
AKP
için, gruplar konusu dışında söylenmeden geçilemeyecek bir konu daha var.
Getirdikleri on sekiz maddeyi savunabilme materyallerinden yoksun oldukları
için, çareyi her an Kılıçdaroğlu’na saldırmakta buldular. Bunun çok akıllı bir
strateji olduğu söylenemez. Yıllardır kendilerinin yararlandığı mağduriyet faktörünü
elleriyle HAYIR cephesine vermiş oluyorlar. Hele bunu 1994 yılından
görüntülerle ya da kaset edebiyatıyla yapmak acizlik belirtisi olarak görülebiliyor.
Sırada referandumun assolisti var: Kürtler
Neden
assolist dedim? Çünkü bence belirleyici faktör onlar. Son saniyeye kadar
hangisinin ne yapacağının belli olmadığı grup onlar. Hemen kızmayın, Haziran seçimlerinden
sonra yüzde on barajını geçen partiyi satıp silahlı mücadeleye girişen ben
değilim.
Değişikliklerin
16. Maddesiyle, eyalet kokusunu alarak ağızlarına bir parmaktan da fazla bal
çalınan Apo ve Kandil’in nasıl bir tavır alacağını, bence HDP bile öngöremez. Muhafazakar
Kürtlerin ise EVET tavrı şimdiden belli.
Burada
önemli olan, bölgedeki Kürtlerden ziyade, metropollerde ve diğer büyük
kentlerde yerleşik olanların HDP’yi dinleyip dinlemeyecekleridir. Örneğin,
İstanbul’da üç milyon civarında olduğu söylenen Kürt nüfusunun tavrı,
referandumun tamamı üzerinde çok etkileyici hatta belirleyici olacaktır. Çünkü
İstanbul’u alan taraf büyük ihtimalle referandumun galibi olacaktır.
Olası Son Ataklar
Şunun
şurasında üç gün kalmış. Daha fazla yazmak gereksiz. Zaten herhalde bu konuda
yazılabilecek hemen her şey yazıldı.
Muhtemel
son değişiklik atakları neler olabilir? Aslında medyada bu konuda da ilginç
tahminler yapıldı. Ege adalarına çıkarma yapmak (sıkmaz), Irak ya da Suriye’ye
yeni bir harekat (hem sıkmaz hem de zaman ve mühimmat kalmadı), özellikle
DHKP-C’nin etkili bir eylemi (deneyebildikleri Okmeydanı’nda kahve basmak oldu,
yakalandılar, bu da olmaz), RTE’nin şiddetli gözyaşları (her seçim arifesinde
yaptı, ama bu defa o kadar sinirli ki mazlum ağlaması yapamıyor, “örümcek ağı”,
“gavurda esaret” gibi konularda gözyaşlarını zorluyor, ama olmuyor).
Netice
HAYIR
kazanır, AKP bölünür, merkez sağ yeni bir parti çıkar, büyük katılımlı bir koalisyon
kurulur.
Ha,
EVET çıkacak olursa, AKP yine bölünür, merkez sağ yeni bir parti çıkar, büyük
katılımlı bir koalisyon kurulur. (Akşener’in iddia ettiği gibi, Erdoğan durumu
kabullenecek olursa tabii. Yoksa iç savaş çıkar).
Hayırlı
referandumlar!
“Ceterum
censeo Carthaginem esse delendam...”
“Bana
soracak olursanız, Kartaca mutlaka yıkılmalıdır.”
bu yazını çok beğendim sevgili ziya. rahat okudum ve son derecede doğru tesbitler- sürükleyici bir yazı. devamı gelsin
YanıtlaSilSenin yorumun benim için önemli. Sağol.
Sil