Geçen Yazı Üzerine Kısa Bir Not
Biliyorum,
geçen yazım çok uzundu. Nitekim bu yönde eleştiriler de gelmedi değil. Ama ben
başından söyledim. O yazı, ölüm fikriyle karşılaştıktan sonra, ana konularda
olabildiğince fazla şey söyleyebilmiş olmak için, biraz da panikle yazılmış bir
yazıydı. Aslında o bir özet. Öylesi karmaşık ve aslında birbiriyle bağlantılı
olgu ve olaydan oluşmuş bir “destan” da ancak o kadar kısa yazılabilirdi. Bir
de tabii zorunlu alıntılar var. Onlar da uzattı yazıyı.
Tabii
ki, o kanlı ve şanlı tarihten anlatacaklarım o uzun yazı ile sınırlı değil. Zaten
o dönemi biraz anlayabilmek için, Birikim ya da İletişim de yeterli değil. Çok
kıymetli bir dolu anı, anekdot, yaşanmışlık var. İddialıyım ya, hadi tevazu
gösterelim, çoğu da aklımda. Arada bir aynı seri başlığı altında (belki
affedebilirim, ama asla unutmam) yayınlamayı düşünüyorum (çok daha kısa
yazılarla tabii). “Panik yok, panik yok, çok eğlenecüğük” (Düğün, dernek
filminden).
Neyse,
bu uzunluk handikapına rağmen yazım tahminimden çok kişi tarafından okundu. Ama
beğenen ve paylaşan arkadaşların dışında tek bir geri dönüş almadım. Zaten çok
umutlu değildim, ama biraz hayal kırıklığı olmadı dersem de yalan olur.
Bu
boş umutları ve hayal kırıklıklarını da hep kendimden yola çıkarak yaşıyorum.
Bir nevi boş empati.
Kendime
diyorum ki: Birisi bana bu tür suçlamalarda bulunsa, hele hele çok hassas
olunduğu genel kabul gören insanlık, emek, ahde vefa vb. konularda suçlasa,
mutlaka bir şeyler yazardım. Bunlarda tık yok.
Hani,
muhatap almamak gibi bir tavır da olamaz. Bir yandan yazının içeriği bunu
imkansız kılarken, diğer yandan da eleştiren kişinin Ziya Tozan olması muhatap
almama tavrını çok tehlikeli bir macera haline sokuyor. Demedi demeyin.
Rüştü’nün
harika eleştirisinin muhatap alındığı, hemen dergiye konulmasından belli.
Neyse, kendileri bilir. Demek ki, benim yazdıklarımda itiraz edilebilecek bile
bir nokta yokmuş. Biliyordum zaten, emin olmasam yazmazdım.
Ben
yine de insani ve devrimci görevimi yapıyor ve Birikim ya da İletişim’e ucundan
kulbundan değmiş herkese sesleniyorum: “Anlatılan senin hikayendir” ve “susma,
sustukça sıra sana ya çoktan gelmiştir ya da mutlaka gelecektir”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder