31 Ekim 2014 Cuma





Bir YAE'cinin Amansız Saldırısı


''Gelin yavrum, anlatayım...

(Bu yazı bana ait değil, bir önceki yazımda bahsettiğim kadim dostuma ait yazı, yani bir anlamda ilham kaynağıma. Çalıştığı gazetede 14.01.2009 tarihinde yayınlanmış. Z.B.)




Etrafımızda bolca bulunan pek saf ve iyi niyetli bir insan tipiyle, insanî zaruretler dışında, ilişkimi kesmeye karar verdim. Size de tavsiye ederim. Zaten mecbur kalacaksınız.

Toprak altından çıkarılan elbombaları ve suikast silahlarına ka
ş kaldırıp göz açarak baktıktan sonra, “Ay valla anlayamıyoruz, bilemiyoruz ki neler oluyor...” tiradları atanlar, eğer o silahlarla bu memleketin doğru dürüst insanları öldürülse, kalabalıklar birbirine düşürülse, katliamlar birbirini izlese, o durumda da, “Ay valla çok üzülüyoruz, içimiz parçalanıyor,” falan diyecek, sonra yoldan geçen tankları izleyerek rahat nefesler alacaklardı. Türkiye’de şu andaki ayrım, AKP’nin, CHP’nin şunun bunun boyunu kat kat aşar, Edirne’den Hakkari’ye, Sinop’tan Mersin’e birkaç defa gidip geldikten sonra üstüne iki de pantolon diker. Demek istiyorum ki, bu iyi niyetli anlayamama halleri hiç de safiyane değildir.

Pek çok insan, “Sabih Kanadoğlu ile İbrahim Şahin ne alâka?” modunda. Birçok arkadaşımdan benzer şeyleri dinliyorum: Tanıdığın ettiğin birileriyle bir vesileyle konuşmaya başlıyorsun, ikinci cümlede “ay anlamıyoruz ki!” muhabbeti. Bu muhabbetlerin sonu neyse ki genellikle bir daha birbirinin yüzüne bakamayacak hale gelmelere varıyor. Öyle olmalı.

Bazı çok basit soruları sormayı bile akıl edemiyor mu bu insanlar? İnanabilir miyiz buna?

Zorundan başlayalım: O silahları kim, niye gömdü? Ne yapılacaktı onlarla? Haydi, “anlamıyoruz”cular, lütfen mâkûl bir cevap. PKK Ankara’da karakol basarsa bunlarla karşı saldırı yapılacaktı, falan deyin. Ya da işi büyütüp, işgalci ABD ordusuna karşı gerilla savaşı örgütlenecekti gibi birşeyler..? Metal Fırtına olayı? Ha?

Ben hemen cevap vereyim, zahmet olmasın: Bizi öldüreceklerdi. O halde şimdi “anlamıyorum” diyen, bizi öldürmelerini de umursamayacaktır. Bu kadar.

Başka soru: O silahları Teknosa’dan mı, Carrefour’dan mı alıyorlar? Akmerkez’de var mı? Ben nadiren de olsa gidiyorum buralara, hiç gözüme ilişmiyor. Niye?

Yine girmeyin zahmete; buyurun: O silahların, bombaların falan çoğu düpedüz Türkiye Cumhuriyeti ordusuna ait. Ya da bilmediğimiz birtakım resmî kurumlara. Bunlar kayıtsızsa başka rezalet, kayıtlı ve yokluğu fark edilmemişse başka rezalet. Yarbay cephaneliğe giriyor, “Koçum, şuradan on iki elbombası sarsana, akşama misafir gelecek,” diyor. (Adede takılmayın, takım olsun diye on iki.) Üçüncü bir ihtimal daha var: Bunlar birilerinin bilgisi dahilinde birilerine verilmiştir. Nasıl? Şimdi hiç anlamıyorlardır herhalde.

İbrahim Şahin Sivas’ta birileriyle telefonla konuşmuş, Sivas’ta kalmış bir avuç Ermeni arasından da öldürecek adam bulmuşlar, falan... Hrant öldürülmeden kim kimlerle telefonda konuştu acaba? İnsanın aklına direkman bu gelmez mi? En anlamayan bile anlasın diye kurs düzenlense bu kadarı fazla abartılı bulunup müfredata alınmayabilirdi. Ama onlar yine anlayamıyorlar. Ne yapsınlar...

Türkçe’mizde “ruhunu teslim etmek” deyimi yanlış kullanılıyor. Türk, doğduğunda ruhunu devlete teslim eder. Doğrusu böyle. Cumhuriyet’in okumuş-yazmış eliti, en bağnaz softadan daha tehlikeli bir tip oldu çıktı karşımızda. Torba torba elbombası, kutu kutu mermi çıkıyor yeraltından, lav silahları çıkıyor; okuryazar cahillerimiz onların çıkarıldığı çukura başlarını gömmeye çabalıyor.

Bu gidişin varacağı yer belli: Birileri bizim gibileri öldürüp o çukurlara doldursun isteyecekler. Bugünkü saflık, anlamazlık ayakları da geride kalacak.

“Atatürk’ü sevmek suç mu?”dan başladık, “Cumhuriyet’i savunmak kabahat mi?” ile devam ettik, “Ne var arasıra toplanıp konuşmuşlarsa?”ya geçtik, “Ortada silah mı var ki örgüt olsun?” durağında bekledik, şimdi, “Bu silahlar neyin nesi, belli mi?” aşamasındayız. Buradan, “Belli ulan! Sizi geberteceğiz!”e sıçramak hiç de sandığınız kadar zor değil. Bize el altından elbombası verecek kimse de yok.

İbrahim Şahin-Sivas bağlantısını duyduğumda içim hop etti. Hrant’ın öldürülmesini teşvik eden, buna yolu açan, belki de zaten baştan planlayan, emreden... birilerine ulaşılabileceğine dair minicik de olsa bir umut duydum ilk defa. Sırf bizim dönemde, 12 Eylül öncesinde beş bine yakın insan... Kürt meselesinden kırk bin kişi... Binlerce faili meçhul...

“Ay anlamıyorum!” diyen, esas benim bu duygumu anlama imkânı kalmamış biridir, hattâ bütün bunların savunucusu makamındadır.

Operasyon AKP hükümeti döneminde yürütüldüğü için dudak bükenlere söyleyeceklerimi açıkça söyleyebilmek içinse bir porno sitesi kuruyorum, oradan bakabilirler."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder