Ortadoğu, Satranç ve Keten Helva (3)
Satranç Demişken Üç Anı
İstanbul
Erkek Lisesi’nde benim okuduğum yıllarda (’65-’74) Spor Yurdu ve İzci Ocağı
odalarımızda satranç masalarımız vardı. Ayrıca meraklılar evden kendi
takımlarını getirirler ya da birkaç öğrenci birleşip ortak bir takım satın
alırdı. Yani kimileri için satranç, kısıtlı harçlıklardan pay ayrılabilecek
kadar önemliydi.
Dersler
bitip gündüzlüler evlerine giderken bizim de bir buçuk saatlik büyük
teneffüsümüz başlardı. Bilmeyenler için belirtmek gerek, o dönemde okulun sekiz
yüz küsur öğrencisinin yedi yüz kadarı yatılıydı. Düşünün, tüm 3.kat
yatakhaneydi.
Büyük
teneffüslerde inekler ders çalışır (sayıları azdı), çoğunluk bulabildiği
toplarla futbol, basket, voleybol oynar, bir kısım öğrenci de onları
seyrederdi. Ping-pong meraklısı da çoktu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, gazetecilerle paylaştığı dayağı Çanakkale şiiri okuduğundan değil, bir abisinin raketini izinsiz aldığı için yemiştir. Tabii ufaklar arasında birdirbir,
uzun eşek gibi oyunlar da oynanırdı. (Ufaklar dediğime bakmayın, denk
getirirsek bugün bile oynuyoruz, nasıl olsa aramızda ortopedi profesörleri
var).
Geri
kalanlar da boş bir satranç tahtası kapabilmek için birbiriyle yarışırdı. Kendi
aramızda turnuvalar düzenler, okullar arası turnuvalara da katılırdık.
İşte bu
teneffüslerden birinde İzci Ocağı o günkü nöbetçi muavince basıldı: ¨Koca
adamlar oldunuz, hala böyle oyunlar oynuyorsunuz!¨ (Vallahi, böyle dedi).
Kulaklar çekildi, tokatlar yendi. Bizim okuldan olanlar kızmasınlar, isim
vermeyeceğim. Belki bir ufak ipucu: Olay, Perşembe günü oldu (benim dönemimden olanlar, nöbet gecesinden bulsunlar).
Birinci
anım bu.
İkinci Küçük Anım da Şöyle:
Ben
doğduğumda Beylerbeyi’ndeki yalısının müştemilatında kiracısı olarak
oturduğumuz Cemil Cahit Toydemir Paşa, kafamın şeklini ve boyutlarını görünce bana
¨Melonekopf¨ (kavunkafa) lakabını takmış (hala uygun fötr bulmakta
zorlanıyorum). Paşayı biraz tanıtayım. Milli Mücadele’de Sivas Kongresi’nden
itibaren tümeniyle Atatürk’ün emrine girmiş. Askerlik görevini 1946’ya kadar
sürdürmüş. Emekli olduktan sonra milletvekili olmuş. Ben iki yaşındayken
İstanbul’da ölmüş. Annemin nikah şahidi de olmuştu.
Yalıdaki
kütüphanesinde hepsi birbirinden değerli kitapların yanı sıra, muhteşem kakmalı
bir satranç masası vardı. Rahmetli eşinin bana anlattığına göre, o dönemin
ricalinden İstanbul’da olanlar mutlaka bu masanın bir tarafına, paşanın karşısına oturmuşlardır.
Bunların başında gelen ise, satranç bilgisi ve tecrübesi efsane olan İsmet
İnönü’dür. İstanbul’a her geldiğinde Paşa’ya uğramış ve satranç oynamıştır. O
masada ben de oynadım. Tabii kendime göre rakiplerle.
Şimdi de İnönü ve Satranç
Ama önce
gene biraz tarih bilgisi. Bunu ne olur, ukalalık olarak görmeyin. Burada anlatmaya
çalıştığım bilgiler, Emin Oktay tarihinde yok. Ancak bu işlere meraklı
insanların kişisel gayretleriyle ve bir dolu kitap okunarak elde edilebilecek
bilgiler.
Ben
bunları olabildiğince komprime, insanların merakını kışkırtacak, onları daha
çok ve çeşitli kitap okumaya yönlendirecek biçimde vermeye çalışıyorum. Yine de
ukalalık olarak görenlerden peşinen özür dilerim.
Son on
küsur yıllık dönemde Atatürk’e sövmeye gücü ve cesareti yetmeyen (artık o
günler de geldi ya, neyse, bir gün hesap sorulur) kişiler, İnönü’ye hakaret
etmeyi, onu eski deyimle istiskal etmeyi bir marifet saydılar.
En çok
kullandıkları argümanlar ise, milleti una, şekere, ekmeğe muhtaç ettiği, her
malın vesikaya bağlanmasına neden olduğu, hatta ülkeyi II.Dünya Savaşı’na
sokmayarak milletin erkekliğini körelttiğiydi.
Rivayet
odur ki; kendisine ¨bizi ekmeksiz bıraktın¨ suçlaması yönelten bir vatandaşa
¨ama babasız bırakmadım¨ cevabını yapıştırmıştı.
Bobby Fischer Spassky’e Karşı
Sene 1972. Tüm dünya nefesini tutmuş satranç dünyasının
yaramaz çocuğu Fischer ile beyefendi Spassky'nin Dünya Şampiyonluğu için
mücadelesini izlemekteydi. Tahta başında oynanan sadece satranç değildi; bu
aslında bir tür Amerikan ve Rus tarzı yaşamın mücadelesiydi. Galip gelen oyuncu
Dünya Şampiyonu olmakla kalmayacak, aynı zamanda mensubu olduğu rejimin daha
zeki insanlar yaratabildiğini ispatlamış olacaktı.
Türkiye'de bu maça ilgisiz kalamayanlar arasında
ise bir ismin çok ayrı bir yeri vardı; Bu isim İsmet Paşa'ydı.
Oyun Nasıl Gidiyor? Paşa Ne Yapıyor?
Fischer, ilk oyunu kaybeder. İkinci oyunda kamera
seslerini protesto eder ve çekilir. Daha maçın başına 2-0 yenik durumdadır.
"Milli Şef" İsmet İnönü tüm gelişmeleri
heyecanla izlemektedir.
Üçüncü maçta siyahlarla oynayan Fischer çok
parlak biçimde oyunu kazanır. Sonraki oyunlarda da 3 galibiyet elde eden
Fischer 8. oyun sonunda 4-2 öne geçmeyi başarmıştır.
Ünvan maçının devam ettiği sırada Maltepe'de Pembe
Köşk'te kalmakta olan İsmet İnönü tüm bu heyecanlı gelişmeler üzerine
etrafındakilere "Satranççı birini gönderin de anlatsın bakalım neler
olup bitiyor" der ve "Aklı başında birini getirin".
Profesör Sami Büyükgökçesu
O dönemdeki milli satranççılarımızdan Sami
Büyükgökçesu, daha Üniversite birinci sınıf öğrencisi iken Paşa'nın huzuruna
çıkacağını hayal bile etmemektedir herhalde. Satranççılığını bilen gazeteciler,
onu bulurlar ve Paşa'nın Maltepe'de ikamet ettiği Pembe Köşk'e götürürler.
21 yaşındaki Büyükgökçesu ile İsmet İnönü hemen
satranç tahtasının başına geçerler. Büyükgökçesu Paşa'nın satranç bilgisinin az
olabileceğini düşünerek Fischer ile ilgili bazı ön bilgiler verir; onun nasıl
Rus satranççıların hegemonyasını darmadağın ettiğini, finale nasıl şaşırtıcı
skorlar ile geldiğini anlatır. Paşa ilgiyle dinler ama bir süre sonra Gökçesu
aslında anlattıklarının çok da gerekli olmadığını fark edecektir.
Maçın üçüncü oyununa bakmaya başlarlar.
Büyükgökçesu arada bazı hamleleri açıklamakta, Paşa da sindire sindire oyunu
takip etmektedir. Tabii ki İsmet Paşa'nın duyma zorluğundan dolayı Sami
Büyükgökçesu epey yüksek sesle konuşmak zorunda kalır.
Gecenin Sürprizi
Üçüncü oyunda zamanla baskıyı arttıran Fischer
kuvvetli bir saldırı gerçekleştirir ve Spassky oyunu terk etmek zorunda kalır.
Aslında Spassky'nin terk ettiği konumda herhangi bir taş kaybı yoktur. Sıradan
bir satranççı için anlaşılması zor bir terktir. Bu noktadan sonra olanlar için
Sami Büyükgökçesu'nun sözlerine kulak verelim:
"Spassky pek çok iyi satranççının bile
anlamakta zorluk çekeceği bir şekilde terk etmişti. Açıkçası ben de oyunu ilk
kez gördüğümde şaşırmış ve ancak uzun bir düşünceden sonra terkin nedenini
anlayabilmiştim. Paşaya terk edişin nedenini açıklamaya hazırlanırken birden
Paşa 5 hamlelik görülmesi zor bir devam yolunu bir çırpıda tahtada
gösteriverdi. Şaşkına dönmüştüm. Profesyonel olarak satranç oynamayan ve
ilerlemiş yaştaki bir insanın (İsmet İnönü o sırada 88 yaşındaydı. SG.) bu
şekilde devam yolunu gösterebilmesini 32 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün bile
hayretler içinde hatırlıyorum"
Bu şaşkınlığı fark eden Paşa sık olarak
"evladım" diye hitap ettiği Gökçesu'ya harp yıllarında (2.Dünya
Savaşı) 2000 sayfalık satranç "tahlilleri" olduğunu ve dünya
satrancındaki gelişmeleri yakından takip ettiğini söylemişti.
Ek bilgi Notu: 22 Haziran 1941 günü Nazi
Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ne karşı başlattığı Barbarossa Harekatı
kendisine haber verildiğinde, İsmet Paşa o güne kadar kimsenin şahit olmadığı
bir şey yapmış, ayağa fırlayıp dört kol çengi göbek atmıştı. Çünkü yapmakta olduğu
¨satranç analizleri¨ ile artık Almanya’nın bize sataşma olanağının kalmadığını ve iki
cephede birden savaşma hatasını yapan Almanya’nın yenileceğini o günden görmüştü.
Özür Dilerim, Yazı Uzadı
Sabrınıza
sığınıyorum. İnönü’nün anısıyla ilgili bu yazıyı özetleyerek almaya çalıştım,
ama ancak bu kadar kısaltabildim. Selim Gürcan tarafından hazırlanan ve Sn.
Prof. Sami Büyükgökçesu’nun anılarından oluşan bu yazı, Bilim ve Teknik
Dergisi’nin Satranç Köşesi’nde yayımlanmıştı.
Sağlıcakla
kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder