18 Aralık 2015 Cuma

Ortadoğu, Satranç ve Keten Helva (3) 


Satranç Demişken Üç Anı


İstanbul Erkek Lisesi’nde benim okuduğum yıllarda (’65-’74) Spor Yurdu ve İzci Ocağı odalarımızda satranç masalarımız vardı. Ayrıca meraklılar evden kendi takımlarını getirirler ya da birkaç öğrenci birleşip ortak bir takım satın alırdı. Yani kimileri için satranç, kısıtlı harçlıklardan pay ayrılabilecek kadar önemliydi.

Dersler bitip gündüzlüler evlerine giderken bizim de bir buçuk saatlik büyük teneffüsümüz başlardı. Bilmeyenler için belirtmek gerek, o dönemde okulun sekiz yüz küsur öğrencisinin yedi yüz kadarı yatılıydı. Düşünün, tüm 3.kat yatakhaneydi.

Büyük teneffüslerde inekler ders çalışır (sayıları azdı), çoğunluk bulabildiği toplarla futbol, basket, voleybol oynar, bir kısım öğrenci de onları seyrederdi. Ping-pong meraklısı da çoktu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, gazetecilerle paylaştığı dayağı Çanakkale şiiri okuduğundan değil, bir abisinin raketini izinsiz aldığı için yemiştir. Tabii ufaklar arasında birdirbir, uzun eşek gibi oyunlar da oynanırdı. (Ufaklar dediğime bakmayın, denk getirirsek bugün bile oynuyoruz, nasıl olsa aramızda ortopedi profesörleri var).

Geri kalanlar da boş bir satranç tahtası kapabilmek için birbiriyle yarışırdı. Kendi aramızda turnuvalar düzenler, okullar arası turnuvalara da katılırdık.

İşte bu teneffüslerden birinde İzci Ocağı o günkü nöbetçi muavince basıldı: ¨Koca adamlar oldunuz, hala böyle oyunlar oynuyorsunuz!¨ (Vallahi, böyle dedi). Kulaklar çekildi, tokatlar yendi. Bizim okuldan olanlar kızmasınlar, isim vermeyeceğim. Belki bir ufak ipucu: Olay, Perşembe günü oldu (benim dönemimden olanlar, nöbet gecesinden bulsunlar).

Birinci anım bu.

İkinci Küçük Anım da Şöyle:


Ben doğduğumda Beylerbeyi’ndeki yalısının müştemilatında kiracısı olarak oturduğumuz Cemil Cahit Toydemir Paşa, kafamın şeklini ve boyutlarını görünce bana ¨Melonekopf¨ (kavunkafa) lakabını takmış (hala uygun fötr bulmakta zorlanıyorum). Paşayı biraz tanıtayım. Milli Mücadele’de Sivas Kongresi’nden itibaren tümeniyle Atatürk’ün emrine girmiş. Askerlik görevini 1946’ya kadar sürdürmüş. Emekli olduktan sonra milletvekili olmuş. Ben iki yaşındayken İstanbul’da ölmüş. Annemin nikah şahidi de olmuştu.

Yalıdaki kütüphanesinde hepsi birbirinden değerli kitapların yanı sıra, muhteşem kakmalı bir satranç masası vardı. Rahmetli eşinin bana anlattığına göre, o dönemin ricalinden İstanbul’da olanlar mutlaka bu masanın bir tarafına, paşanın karşısına oturmuşlardır. Bunların başında gelen ise, satranç bilgisi ve tecrübesi efsane olan İsmet İnönü’dür. İstanbul’a her geldiğinde Paşa’ya uğramış ve satranç oynamıştır. O masada ben de oynadım. Tabii kendime göre rakiplerle.

Şimdi de İnönü ve Satranç


Ama önce gene biraz tarih bilgisi. Bunu ne olur, ukalalık olarak görmeyin. Burada anlatmaya çalıştığım bilgiler, Emin Oktay tarihinde yok. Ancak bu işlere meraklı insanların kişisel gayretleriyle ve bir dolu kitap okunarak elde edilebilecek bilgiler.

Ben bunları olabildiğince komprime, insanların merakını kışkırtacak, onları daha çok ve çeşitli kitap okumaya yönlendirecek biçimde vermeye çalışıyorum. Yine de ukalalık olarak görenlerden peşinen özür dilerim.

Son on küsur yıllık dönemde Atatürk’e sövmeye gücü ve cesareti yetmeyen (artık o günler de geldi ya, neyse, bir gün hesap sorulur) kişiler, İnönü’ye hakaret etmeyi, onu eski deyimle istiskal etmeyi bir marifet saydılar.

En çok kullandıkları argümanlar ise, milleti una, şekere, ekmeğe muhtaç ettiği, her malın vesikaya bağlanmasına neden olduğu, hatta ülkeyi II.Dünya Savaşı’na sokmayarak milletin erkekliğini körelttiğiydi.

Rivayet odur ki; kendisine ¨bizi ekmeksiz bıraktın¨ suçlaması yönelten bir vatandaşa ¨ama babasız bırakmadım¨ cevabını yapıştırmıştı.

Bobby Fischer Spassky’e Karşı


Sene 1972. Tüm dünya nefesini tutmuş satranç dünyasının yaramaz çocuğu Fischer ile beyefendi Spassky'nin Dünya Şampiyonluğu için mücadelesini izlemekteydi. Tahta başında oynanan sadece satranç değildi; bu aslında bir tür Amerikan ve Rus tarzı yaşamın mücadelesiydi. Galip gelen oyuncu Dünya Şampiyonu olmakla kalmayacak, aynı zamanda mensubu olduğu rejimin daha zeki insanlar yaratabildiğini ispatlamış olacaktı.

Türkiye'de bu maça ilgisiz kalamayanlar arasında ise bir ismin çok ayrı bir yeri vardı; Bu isim İsmet Paşa'ydı.

Oyun Nasıl Gidiyor? Paşa Ne Yapıyor?


Fischer, ilk oyunu kaybeder. İkinci oyunda kamera seslerini protesto eder ve çekilir. Daha maçın başına 2-0 yenik durumdadır.

"Milli Şef" İsmet İnönü tüm gelişmeleri heyecanla izlemektedir.

Üçüncü maçta siyahlarla oynayan Fischer çok parlak biçimde oyunu kazanır. Sonraki oyunlarda da 3 galibiyet elde eden Fischer 8. oyun sonunda 4-2 öne geçmeyi başarmıştır.

Ünvan maçının devam ettiği sırada Maltepe'de Pembe Köşk'te kalmakta olan İsmet İnönü tüm bu heyecanlı gelişmeler üzerine etrafındakilere "Satranççı birini gönderin de anlatsın bakalım neler olup bitiyor" der ve "Aklı başında birini getirin".

Profesör Sami Büyükgökçesu


O dönemdeki milli satranççılarımızdan Sami Büyükgökçesu, daha Üniversite birinci sınıf öğrencisi iken Paşa'nın huzuruna çıkacağını hayal bile etmemektedir herhalde. Satranççılığını bilen gazeteciler, onu bulurlar ve Paşa'nın Maltepe'de ikamet ettiği Pembe Köşk'e götürürler.

21 yaşındaki Büyükgökçesu ile İsmet İnönü hemen satranç tahtasının başına geçerler. Büyükgökçesu Paşa'nın satranç bilgisinin az olabileceğini düşünerek Fischer ile ilgili bazı ön bilgiler verir; onun nasıl Rus satranççıların hegemonyasını darmadağın ettiğini, finale nasıl şaşırtıcı skorlar ile geldiğini anlatır. Paşa ilgiyle dinler ama bir süre sonra Gökçesu aslında anlattıklarının çok da gerekli olmadığını fark edecektir.

Maçın üçüncü oyununa bakmaya başlarlar. Büyükgökçesu arada bazı hamleleri açıklamakta, Paşa da sindire sindire oyunu takip etmektedir. Tabii ki İsmet Paşa'nın duyma zorluğundan dolayı Sami Büyükgökçesu epey yüksek sesle konuşmak zorunda kalır.

Gecenin Sürprizi


Üçüncü oyunda zamanla baskıyı arttıran Fischer kuvvetli bir saldırı gerçekleştirir ve Spassky oyunu terk etmek zorunda kalır. Aslında Spassky'nin terk ettiği konumda herhangi bir taş kaybı yoktur. Sıradan bir satranççı için anlaşılması zor bir terktir. Bu noktadan sonra olanlar için Sami Büyükgökçesu'nun sözlerine kulak verelim:
"Spassky pek çok iyi satranççının bile anlamakta zorluk çekeceği bir şekilde terk etmişti. Açıkçası ben de oyunu ilk kez gördüğümde şaşırmış ve ancak uzun bir düşünceden sonra terkin nedenini anlayabilmiştim. Paşaya terk edişin nedenini açıklamaya hazırlanırken birden Paşa 5 hamlelik görülmesi zor bir devam yolunu bir çırpıda tahtada gösteriverdi. Şaşkına dönmüştüm. Profesyonel olarak satranç oynamayan ve ilerlemiş yaştaki bir insanın (İsmet İnönü o sırada 88 yaşındaydı. SG.) bu şekilde devam yolunu gösterebilmesini 32 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün bile hayretler içinde hatırlıyorum"

Bu şaşkınlığı fark eden Paşa sık olarak "evladım" diye hitap ettiği Gökçesu'ya harp yıllarında (2.Dünya Savaşı) 2000 sayfalık satranç "tahlilleri" olduğunu ve dünya satrancındaki gelişmeleri yakından takip ettiğini söylemişti.

Ek bilgi Notu: 22 Haziran 1941 günü Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ne karşı başlattığı Barbarossa Harekatı kendisine haber verildiğinde, İsmet Paşa o güne kadar kimsenin şahit olmadığı bir şey yapmış, ayağa fırlayıp dört kol çengi göbek atmıştı. Çünkü yapmakta olduğu ¨satranç analizleri¨ ile artık Almanya’nın bize sataşma olanağının kalmadığını ve iki cephede birden savaşma hatasını yapan Almanya’nın yenileceğini o günden görmüştü.

Özür Dilerim, Yazı Uzadı


Sabrınıza sığınıyorum. İnönü’nün anısıyla ilgili bu yazıyı özetleyerek almaya çalıştım, ama ancak bu kadar kısaltabildim. Selim Gürcan tarafından hazırlanan ve Sn. Prof. Sami Büyükgökçesu’nun anılarından oluşan bu yazı, Bilim ve Teknik Dergisi’nin Satranç Köşesi’nde yayımlanmıştı.

Sağlıcakla kalın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder