Ortadoğu, Satranç ve Keten Helva
Bugünü Anlayabilmek İçin
Kısa
ama ilginç bir tarih bilgisi vermek istiyorum. 20.yüzyılın en şaşırtıcı ¨barış¨
ataklarından biri hakkında.
I.Dünya
Savaşı’nda Rusya, Ekim Devrimi’nin ardından savaşa son vermek için, İtilaf
Devletleri’nden (başlangıçta Sırp Krallığı, Rusya İmparatorluğu, III.Fransa
Cumhuriyeti, Belçika Krallığı ve Britanya İmparatorluğu; daha sonra bunlara
birçok devlet, bu arada ABD ve Japon İmparatorluğu da katıldı) ayrıldı,
yenilgiyi kabullendi ve barış istedi. Kendilerini zafer kazanmış hisseden İttifak
Devletleri (Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı
İmparatorluğu ve Bulgaristan Krallığı) derhal Rusya’nın gırtlağına çöktüler.
Bu
arada belirtmek gerekiyor, Rusya artık Çarlık Rusyası değildi, Bolşeviklerin
yönetimindeki Sovyetler Birliği olmuştu. Çarklar, usuller farklı işliyordu.
İttifak Devletleri henüz bunu anlamamışlardı. Sınırsız isteklerini birbiri
ardına sıralamaya başladılar. Duracak gibi değillerdi. Her an St.Petersburg’u
ya da Moskova’yı da isteyebilirlerdi. Sovyetler’in elinde zaten doğru dürüst askeri
güç kalmamıştı. Var olan son birlikleri de iç isyanlara karşı kullanmaları
gerekiyordu. Yoksa yeni devletlerini ayakta tutamayacaklardı.
Bolşevikler, Çarlık
Rusyası’nın Dışişleri Bakanlığı’nın kasalarını açtılar. Karşılarında bir hazine
duruyordu: Gizli anlaşmalar arşivi. Yıllardır Rusya’nın da taraf olduğu
ittifakları kanıtlayan anlaşmalar. Birinde Almanya ile İngiltere’ye karşı,
diğerinde Almanlar ve İngilizlerle birlikte Fransızlara karşı, bir başkasında
Osmanlı ve Fransızlarla birlikte Almanlara karşı vb. Başladılar bunları teker
teker açıklamaya. Herkes birbirine girmek üzereyken, Sovyetler belli
kayıpları kabul ederek Brest-Litowsk Antlaşması’nı imzaladılar. Karşı taraf da
fazla bastıramadı.
Peki, bu ders niye?
Bir
süreden beri biz de bu Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği geleneğinin devamı
olan bir devletle kapışma halindeyiz. Birbirlerinden çok farklı olsalar da,
neredeyse genetik kabul edilebilecek bazı ortak özellikleri var bu üç devletin.
Birçok ortak özelliği sayacak değilim, beni ilgilendiren konu satranç.
Uluslararası
Satranç Federasyonu (FIDE)’nin verdiği ¨Satranç Büyükustası¨ ünvanını alanlar
listesini Google’da bulabilirsiniz. Dünya Şampiyonu ünvanını bir yana bırakacak
olursak, dünya çapındaki oyunculara verilen bu ünvan bir oyuncunun
erişebileceği en yüksek seviyedir ve kazanıldığı andan itibaren yaşam boyunca
geçerlidir.
Liste
özellikle bizim açımızdan ilginç sayılabilecek istatitiksel bilgilere
erişmemize olanak sağlıyor. Oyuncuların isimlerinin hizasında vatandaşı
oldukları ülkelerin bayrakları var. Yukarıdan aşağı (isterseniz de aşağıdan
yukarı, bir şey farketmiyor) doğru incelediğinizde, yalnızca iki adet Türk
bayrağına rastlıyorsunuz. Bunların biri de ya yanlış konmuş ya da Türkiye adına
satranç oynayan bir yabancı. Biri de Suat Atalık. (Eşi de satranç oyuncusu ve
bilin bakalım adı ne: Ekaterina).
Listede
Tunus, Fas, Mısır, Singapur, İzlanda gibi ülkelerin temsilcileri de var, birer
ya da ikişer Büyükusta çıkarmışlar. Yahu, İspanya ile Fransa arasına sıkışmış
Andorra Prensliği bile var listede. (Bilmeyenler için: Yüzölçümü 468 km2,
nüfusu yakl. yüz bin.)
Şimdi
bugünlerdeki rakibimizin bu alandaki durumuna bakalım. Listeyi taradığımızda
bir dolu Sovyetler Birliği ve Rusya’dan isimle karşılaşıyorsunuz. Ayrıca yakın
zamana kadar Sovyetler Birliği’ne dahil olan Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan,
Beyaz Rusya, Litvanya gibi devletlerin bayrakları da bol miktarda. Bu da
yetmiyor. ABD, İsrail gibi ülkelerde Büyükusta olmuş birçok oyuncunun da Rus
isimleri taşıdığını görebiliyoruz. Zaten bizim ikinci bayrağın karşısında da
Mikhail Gureviç ismi var.
Satranç, ne alaka?
Bir
zamanlar iyi satranç oynardım, ama yıllardan beri elime taş almadım diyebilirim
(bazı nedenleri bir sonraki yazıda). Çok meraklısı da değilim. Ama son
zamanlarda Ortadoğu’daki gelişmeler üzerine yazan hemen herkes bir satranç lafı
ediyor. Gerçekten de Ortadoğu büyük bir satranç tahtası gibi. Her an
taraflardan yeni bir hamle gelebiliyor. İşin kötü tarafı, buranın satranç
tahtasından önemli bir de farkı var. Rakip sayısı ikiyle kısıtlı değil. Her an
yandan birileri tahtaya dahil olup, taşların yerini değiştirebiliyorlar, taş
çalabiliyorlar ya da taş ekleyebiliyorlar.
Dahaönce
satranç düzeyleri birbirine yakın sayılabilecek devletler kendi aralarında
oynaşıyorken, konuya uzaktan tavır alarak müdahele etmekte olan bir satranç
devi, Rusya, tahtaya fiilen ve boylu boyunca dahil oldu, hem de yanına büyük
bir satranççıyı da alarak: İran.
Burada biraz İran’dan bahsetmek gerekiyor
Turistik
ya da ticari amaçla İran’a gitmiş olan bir dolu arkadaşım var. Hepsi de
döndüklerinde büyük bir şaşkınlık ifadesiyle aynı şeyi söylediler: ¨Yahu,
adamlar kahvehanelerde tavla değil, satranç oynuyorlar.¨
İran,
yıllardır uluslararası abluka altında inim inlerken kuyruğunu dik tutmaya
gayret etti. Taviz vermedi, tüm Dünya’nın kara listesindeydi, hem de Birleşmiş
Milletler kararlarıyla.
İran’ın
sonra yaptığına yine satrançtan bir örnek vermek istiyorum. Satrançta Rok adı
verilen bir hamle vardır. Kaleyle şah kuralına uygun olarak yer değiştirir. Oyuncunun
aynı anda iki taşla birden oynayabildiği tek satranç hamlesidir. Tecrübesiz
oyuncular bazen hamle atlatmak için bile buna başvururlar. Boş bir hamle olur.
Ama bazen de iyi bir oyuncunun elinde rok, oyunun gidişatını, hatta bazen
kaderini değiştiren bir hamle olur.
İran’ın
güçsüz ve ezilmekte olduğu dönemde kendini bölgenin aslan parçası olarak gören
şanlı ülkemiz, resmen bir roka kurban gitti. Aniden tavır değiştiren ve nükleer
konusunda tavizler veren İran birdenbire bölgenin en önemli aktörü rolünü
yeniden kazanıverdi, hem de eski gücünü kazanmaya azmetmiş bir ortakla: Rusya.
Bence
burada satranç meselesine son verelim, en azından uluslararası olanına. Gelecek
yazıya kadar, bizim için daha önemli bir konu var: Helva konusu.
Yandı
gülüm keten helva yani.
Not:
Gelecek yazıda bir yandan bu satranç tahtasını anlamaya çalışırken, bir yandan
da bizden iki satranç anısı anlatacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder