29 Şubat 2016 Pazartesi

Geçen Yazıdan Devam


Daha doğrusu ek analiz ve tahminler. Son haftayı, bugünü ve önümüzdeki günleri farklı yönlerden ve farklı başlıklar altında toplamaya çalışacağım.

AKP’nin Bugünü ve Yarını


AKP’de geçen haftaların en önemli vukuatı ağabeylerin isyanı idi. Ama anlaşıldığı kadarıyla RTE, Gül üzerinden onlara hiddetli ve şiddetli bir mesaj gönderdi ve sesleri bir müddet için kesildi. Bu ağabeylerin, birkaç önemli isim haricinde parti içinden kimlerle  temasta olduklarını bilmiyoruz. Zaman gösterecek.

(Ara not: Küskün ağabeylere bugün Habertürk’teki köşe yazısıyla önemli bir isim daha katıldı. Aslında siyaseti bıraktığını açıklamıştı, ama herhalde burada bir ışık gördü: Prof.Dr.Ömer Dinçer. Yine bugün AKP kurucularından Hüseyin Çelik, kendi internet sitesinde isim vermeden RTE’yi şiddetle eleştiren bir yazı yayınladı).

Bu RTE-Gül konuşması üzerine başka bir tez daha var. Rivayet o ki, RTE Gül’den Anayasa Mahkemesi’ne tayin etmiş olduğu yargıçları etkileyerek, Erdem Gül-Can Dündar davasında olumsuz karar vermelerini istemiş, ama Gül böyle bir müdahaleyi reddetmiş.

Şimdilik sönmüş gibi gözüken bu hareket açısından en önemli isimlerden biri ise Davutoğlu. Hemen küçümsemeyin. Davutoğlu, RTE’ye karşı amansız bir mücadele sürdürüyor. RTE’nin, onu görevden ayrılıp yerini başka birine devretmeye zorlayacağı olası bir kongrede, ağabeylerin ayarttıkları ve kendisinin yanına çektikleriyle birlikte, önemli bir hareket başlatabilir. Bunun altyapısını özellikle dış temaslarda hazırlamaya uğraşıyor.

Ayrıca bunu üstü kapalı deklare de etti. Meclis konuşmasında Erdoğan’ı efsanevi lider olarak adlandırıp, kendisinin partinin yeni lideri olarak seçildiğini vurguladı.

Dananın Kuyruğu Nerede Kopar?


RTE’nin bu mücadeleyi kazanabilmesi için yapması gereken hamle, partiyi içeriden bir kongreye yönlendirmektir. Olası bu kongre, RTE’nin Davutoğlu ile ilgili bir değişikliği yapabileceği son tarihtir. Eskaza Davutoğlu o kongreyi de kazanacak olursa, bir daha onu kolay kolay kimse yerinden edemez.

Bir defa kim ne derse desin, Davutoğlu partiyi kaybedilmiş iktidara yeniden taşımış genel başkan durumundadır. Ayrıca öylesi bir kanlı kongre savaşına girişildiği takdirde, parti yönetiminde olmanın avantajlarını kullanacaktır. Kongrede genel başkanı, çoğunluğu RTE tarafından belirlenmiş milletvekilleri değil, delegeler seçecektir. Ve mevcut parti yönetiminin şu veya bu şekilde delegeler üzerinde daha etkili olabileceği ortadadır.

Tabii, bu mücadele sırasında partiyi fabrika ayarlarına geri döndürmek isteyenlerin, özellikle de şu anki küskün ağabeylerin katkısı büyük önem kazanacaktır.

Davutoğlu’nu destekleyerek parti içinde belirli bir güce erişirlerse, iktidarı tek başına RTE’nin ele geçirmesine imkan vermemek için, partiyi bölmeyi bile göze alabilirler.

AKP, Biraz Daha Yakından


Suriye’deki kepazelik, Artvin’deki (geçici de olsa) yenilgi, Can Dündar ve Erdem Gül’ün bir zafer olarak algılanan serbest kalmaları, Rusya’nın postaları karşısındaki çaresizlik,

RTE'ye büyük gol oldu

ABD’nin açıkça PYD’den yana tavır alması, Güneydoğu’da bir türlü arzulanan (!) nihai başarıya ulaşılamaması vb. olumsuz gelişmeler, normal demokratik bir ülkede olsa Başbakan ve hükümetin karnesine eksi yazardı, hatta çoktan düşürürdü. Burada durum biraz değişik. Burada RTE o kadar ön planda duruyor ki, bazı manevralarla bu yenilgilerin faturasını ona çıkarmak mümkün.

Zaten yandaş medyayı takip ettiğinizde, ciddi bir bölünme ve bazı konularda RTE’nin yakın çevresi bahane edilerek açıktan alınan tavırlara rastlamak da mümkün.

Yukarıda da belirttiğim gibi RTE’nin Davutoğlu’ndan kurtulabilmesi, olası bir kongreye bağlı. Bu ise çok riskli. Bunu kaybedebilir de.

Partiyi bir erken seçime zorlaması da çok riskli. Henüz iki yılını doldurmamış ve özlük haklarını kazanmamış AKP milletvekillerinin, Davutoğlu’nun (ve muhtemelen ağabeylerin) karşı durması durumunda bir erken seçime daha evet demeleri zor.

Geriye RTE için bir ihtimal kalıyor. Kısmi bir erken seçimi zorlamak. Bunu yapabilmek için, talimatını geçenlerde verdiği üzere, mecliste bekleyen fezlekeleri işleme koydurup, özellikle HDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak ve ardından milletvekilliklerini düşürmek gerekiyor.

Bu, RTE’nin hiçbir ahlaki ve siyasi kaygı duymaksızın başvurabileceği bir yol. Ama aynen erken genel seçim konusundaki dezavantajları taşıyor. Batı ülkelerine bunu açıklayabilmek çok zor. Bu nedenle Davutoğlu bu formüle de aynı şiddette ama el altından karşı çıkabilir.

Her iki formül de RTE açısından Davutoğlu’nun tam bir işbirliğine muhtaç bence. Aksi takdirde partide ciddi bir bölünme de yaşanabilir. Olmaz demeyin, siyasi tarihimizde bunlar oldu.

Buraya kadar yazdıklarımda bazı dış mihrakların (hani üst akıllar filan) olası müdahalelerine hiç girmedim. Bir iki ufak örnek verebilirim.

Vikipedi’den Süleyman Demirel maddesine bir göz atmanızda fayda var. Siyaset sahnesinde daha önce adı hiç duyulmamış bir kişinin, nasıl bir çalışmayla çok kısa bir sürede bir partinin lideri yapılabildiğini görebilirsiniz. (Katıldığı 2. Kongrede, henüz milletvekili bile değilken).

Bir başka Vikipedi maddesinde ise, imamet esasına göre örgütlenmiş bir partide, o sırada hiç bir önemli görevi bulunmayan bir kişinin, Beyaz Saray’ın arka kapısından girip, gerekli görüşmeleri yapabildiğini, anti-amerikancı liderine ihanet ederek yepyeni bir partiyi nasıl kurduğunu ve hemen ardından iktidara nasıl geldiğini görebilirsiniz.

Buraya kadar yazdıklarım, RTE ve AKP’den kurtuluşun, olası bir AKP kongresine, biraz da dış faktörlere bağlı olduğu fikrini ön planda tutuyor (çok acı ama maalesef, böyle).

Biraz da CHP


CHP, AKP karşısında ana muhalefet partisi olduğundan beri ilk kez bu kadar doğru bir karar verdi ve Anayasa komisyonundan çekildi. İlk toplantılara sessiz sedasız girmelerinden çok huylanmıştım. Gene AKP’nin oyununa geleceklerini düşündüm. Hatta bu konuya çok uyan bir de fıkra hazırlamıştım. Fıkra şimdilik elimde kaldı. Uygun bir durum mutlaka gelecektir. Ama yanılmış olmak beni mutlu etti.

Ama tabii bu başarıyı gölgeleyen, o ufacık umut kırıntısının da kaybına neden olabilecek durumlar olmadı değil. Duvardan indirilen Atatürk posteri konusunun partiyi haftalar boyu meşgul etmesinden söz ediyorum. Farkındaysanız, hala da sonuçlanmadı.

Şimdilik CHP üzerinde daha fazla durmak istemiyorum. Bugünlerde diğer iki muhalefet partisi daha önemli.

Önce MHP ve Bahçeli


Bahçeli, 7 Haziran seçim gecesinde, daha kesin sonuçlar açıklanmadan, matematiksel ve ruhsal yıkıntıya uğramış RTE ve AKP’ye muhteşem bir hayat öpücüğü verdi. ¨Seçimse seçim¨ dedi, ¨ben o bölücü partiyle yanyana olmam¨ dedi. Uçurumun kenarına gelmiş adamlara, kocaman bir manevra sahası açtı. Onları kurtardı. 1 Kasım’da dersini aldı, ama ne fayda.

Bugün MHP, önce bölünmeye, ardından da lideri kim olursa olsun, baraj altında kalmaya aday bir partidir. Varlığı, yine AKP’nin varlığına, tavrına bağlıdır. Başına gelebilecek her musibetin beni mutlu edeceği çok açık, ama bunların sonuçları sadece onu etkilemeyecek. AKP’ye yarayacak. Bu da herkesin aleyhine olacak.

MHP, son dakikada akıllıca sayılabilecek bir tavır aldı, dört parti olmadığı takdirde, komisyonda yer almayı reddetti. HDP’nin varlığını reddetmedi. MHP üzerine daha fazla konuşmadan, kongreyi beklemek lazım. Tabii yapılabilirse. Genel başkan adayları arasından bir tercih yapmam da söz konusu değil. Allah’ın selameti hepsinin üzerine olsun.

Geldik En Zor Partiye


Önceki yazılarımı, özellikle de 7 Haziran seçimlerinden öncekileri okumuş olanlar hatırlayacaklardır. Matematiksel veya stratejik bir hesapla HDP’ye oy verilebileceğini söylemiştim. Benim itirazım, kendini terörden net çizgilerle ayırmamış bir HDP’ye katılmaya, üye olmaya, hatta bir yerlerde aday olabilecek kadar angaje olmaya idi. Fakat bir sürü insan, aynen YAE tavrında olduğu gibi, fanatik birer HDP taraftarı oldular ve eleştiri ya da uyarıları görmezden, duymazdan geldiler. Daha sonra da Kandil onları görmezden geldi:)).

Bu yazıyı okurken, benim de son iki seçimde oyumu HDP’ye vermiş olduğumun göz önünde bulundurulmasında yarar var. Kararım tamamen stratejikti. Yani fanatik bir HDP karşıtı değilim. Ama PKK’ya karşıyım. Teröre de karşıyım.

Kendini solda tanımlamaya, öyle sunmaya çalışan bir partinin, etnik milliyetçi bir çizgiyle arasına net sınırlar koymasından yanayım. Yine kendini solda tanımlamaya çalışan bir partinin, üretim ilişkileri üzerine daha net tavır almasından yanayım. Özellikle feodal ilişkiler hakkında fikirlerini şüpheye yer bırakmayacak netlikte ifade etmesinden ve buna göre davranmasından yanayım.

Solcu olma iddiasındaki kişilerin, Kürt milliyetçiliğini ön planda tutan, seçim çalışmaları sırasında aşiretlerin desteğini aldığını açıklayan bir partiyle ilişkilerini daha dikkatli kurmaları gerekir.

Taziye Çadırı


Sorunum taziye çadırı. Bundan daha önemli sorunum da, önce parti sözcüsünün ardından da Demirtaş’ın bu konudaki açıklamaları. Bulabilirseniz okuyun. Ben kendimi aşağılanmış hissettim, o ne zeka, o ne belagat. Ayıptır, hatta zulümdür. Karşısındakileri bu kadar aptal yerine koymak, ucuz demagojiler.  Bu partiyi çok seven arkadaşlarımın yolları açık, sol (!) uğraşları kutlu olsun. Ben bir daha yokum.

Neden böyle bir tavır? Dünyanın neresinde, hangi rejim altında yönetilen ülkesinde olursa olsun, Ankara bombalaması şüphesiz ve eksiksiz bir terör eylemidir. Eylemi planlayan, bombayı hazırlayan, yardım eden ve patlatan kişiler asla ve asla gerilla sayılamazlar. Teröristtirler.

Kendisini Türkiye’nin partisi olma iddiasıyla ortaya süren, bir sürü eski-yeni solcuyu seferber edip fanatikçe çalıştıran, etnik kökenli bir partiye asla oy vermeyecek kişileri (takiyye ile) kandırarak oylarını alan bir partinin milletvekili, 29 kişiyi katletmiş bir teröristin taziyesine katılamaz, üstüne üstlük orada övücü bir konuşmayı katiyen yapamaz. O parti de demagojiyle o milletvekiline ve o tavra sahip çıkamaz.

Yapmaz mı, aslında yapar. Yaptı bile. Bu bir tercihtir. Bundan sonraki olası bir seçimde parlamentoda yer alabilmesinin koşulu, barajın % 5’e inmesidir. Stratejik ve destek amaçlı oylara, en azından benimkine elveda demek zorundadır.

Ceterum censeo Carthaginem esse delendam. 

(Bana soracak olursanız, Kartaca mutlaka yıkılmalıdır.)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder