29 Haziran 2017 Perşembe

Yaşasın Lider Bulundu,
YAE’ciler Örgütleniyor
 

Bir yıl önce bu blogta “Sukut-u Ahlâk Üzerine” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Yazıyı yazarken Merdan Yanardağ’ın ABC Gazetesi’nde yayınlanan “Kutsallaşan Toplumsal Kötülükle Mücadele” yazısından yola çıkmıştım. Sevgili Yanardağ bu yazısında, “AKP ve özellikle de RTE’nin kötülüğü sadece toplumsallaştırmayıp aynı zamanda kutsallaştırdığı” tezini savunuyordu.

Ben onun tezinin kapsamını bir miktar genişleterek, YAE’cileri de kapsar hale getirmiş, gelinen noktada ısrarcı olmamalarını, özeleştiri vermeleri gerektiğini öne sürmüştüm. Aksi takdirde onlar da bu kutsallaştırmadan nasiplerini alacaklar ve derinlere doğru sürükleneceklerdi.

Ülke öylesine bir hızla faşistleşiyor ve ahlâk öylesine bir hızla seviye kaybediyordu ki,  bana göre bu eski (!) solcular eninde sonunda kendilerine gelecekler ve gerekeni yapıp devrimci saflarda yeniden yerlerini alacaklardı.

Heyhat, bir iki örnek dışında kendini AKP’nin dibe çeken anaforundan kurtarana rastlamadık. Ama yine de genel bir sessizlik sarmıştı o cenahı. Son dönemde sesleri pek duyulmuyordu, en azından YAE tezlerine ilişkin olarak.

Sonra kamuflajlı bir hazırlık başladı. Altan Kardeşler’in tutuklanmasıyla birlikte, “şu kadar gündür içerde, bu kadar gündür tutuklu” kampanyaları başladı. Kamuflaj ne miydi? Aslında YAE’nin pırıltılı zekası kendini orada gösteriyordu.

Henüz hatırımızda. Ergenekon kumpası, ay pardon davası sırasında bazı gazeteciler sabahın köründe evlerinden alınmış, işkence olarak nitelenebilecek sorgulardan sonra tutuklanmışlardı. Tutuklanmayan ama 40 (yazıyla kırk) saat gözaltından sonra 14 saat sorgulanan 83 yaşındaki İlhan Selçuk, serbest kaldıktan sonra sağlığını tamamen kaybetmiş, ağır bir ameliyat geçirmiş ve kısa süre sonra da vefat etmişti.

Bugün “şu kadar gündür içerde, bu kadar gündür tutuklu” kampanyasını canı gönülden sürdüren arkadaşlarımız, o günlerde içeriye alınan, sorgularda hırpalanan, sağlığını veya yakınlarını kaybeden, tutuklanan gazeteciler için, Taraf’ın manşetiyle, “Gazetecilikten tutuklanmadılar” ifadesini pek benimsiyorlar ve onların serbest bırakılması, en azından adilce yargılanmaları için çaba gösterenleri faşistlikle damgalıyorlardı.

Peki, pırıltılı zeka nerede? O dönemde tek bir tutuklu gazeteci için bile gıkını çıkartmayan YAE’ciler, bugün kampanyalarının içine Kadri Gürsel’i, Turhan Günay’ı, Musa Kart’ı ve diğer gazetecileri katıyorlar ve böylece demokrat oluveriyorlar. Burada emin olduğum bir şey var ki, bugün içeride olan gazeteciler, Ergenekon’dan içeri alınmış olsalardı, bizim YAE’ci demokratlar yine seslerini çıkarmayacaklardı. Ne de olsa o gazeteciler, cuntacı, postal yalayıcı bir gazetede çalışıyor olacaklardı.

Büyük Savunma, Büyük Lider


“Şu kadar gündür, bu kadar gündür” yaveleriyle adeta yatay bir çizgi takip eden kampanya, Ahmet Altan’ın savunma 

Bu ifadeyi çözemedim, sanki insanca

yapmasıyla birlikte 
yerini olağanüstü bir kreşendoya bıraktı. Öyle ki, ondan çok önce içeriye atılmış ve halâ iddianameleri okunmamış Cumhuriyet çalışanlarının adı derhal unutuldu.

Huyum kurusun, ben böyle gelişmelerde bazen komplo ararım. Düşündüklerim doğru olmayabilir, iddialı değilim, ama kimi zaman da bu tür fikirlerin bir yerlerde yazılmış olması işe yarayabilir, bulunsun.

Son referandum sonuçları AKP’nin hoşuna gitmedi. İlk açıklamalarda, ötelenmiş olan liberallerle yeniden sıcak ilişkiler geliştirme gibi tedbirler ifade edildi. Verirsin yetersiz bir savcıya iddianame yazma görevini (zaten ilk suçlamada da subliminal saçmalığından belliydi), parçalatırsın onu Ahmet Altan’a. Bir de “kusura bakma” deyip dışarıya çıkarırsın, al sana YAE’cilere güçlü bir lider.

Facebook


Bu kreşendonun kendini en yoğun gösterdiği mecra, Facebook oldu. Övgüler, alkışlar, neredeyse tapınmalar, postları işgal etti. Bu konulara uzun zamandır girmeyen ya da yediği ilk tokatta geriye kaçan tüm arslan parçalarının haykırışları her yeri kapladı.
Alıntı yapabileceğim çok post var. Ama kararsızım. Önceliği müstakbel büyük öndere versem, daha mı iyi olacak, bilemiyorum.

Neyse onun hakkında çok yazı yazıldı. Benim yapacağım da aslında onların bir özeti. Daha sonra da yapabilirim. Şimdi biraz post arslanlarıyla ilgilenelim. Şimdilik hopkultur.com sitesinde Cem Aslan’ın “Ahmet Altan’a ilkesel yaklaşım” başlıklı yazısını okuyun. Çok kısa, ama net. Ben biraz daha çok örnekli bir yazı hazırlamak istiyorum.

Ahmet Altan’ı hem de kayıtsız şartsız desteklemek, benim açımdan çukurda belirli bir seviyeyi işaret ediyor. İtiraf edeyim, bu destekçileri geçmişleri ışığında değerlendirdiğimde, anlayışla da karşılayabiliyorum. Ama son günlerde rastladığım bazı paylaşımlar, “acaba dip burası mı” sorusuna yol açtı.

Bu kişiler, sağcı, faşist ya da ne bileyim dinci olsalar, ilgilenmem bile. Ama bunların çoğu eski (!) solcu ağabeylerinin postlarına yanaşıp, orada daha derinlere inebilmek için verimli ortamları kokluyorlar.

Komik bir nokta: Eğer aynı posta, karşı eleştiri için girmiş birileri varsa, postun sahibi eski (!) solcu ağır ağabey, bir kenara sakladığı çomağını eline alıyor ve “bitti bu konu sen devam edebilirsin ama sakınca yok” pederini atarak karşı eleştiriyi engelliyor (alıntı orijinaldir, virgülsüz olunca zor anlaşılıyor).

Bir başka ortak nokta daha: Bu postlar genellikle gecenin ileri saatlerinde, gerekli cesaret ilaçlarının yeterince alınmasından sonra açılıyor (anladınız siz onu, çeşitli alkollü içecekler canım). Katılanların durumu ise daha kötü olabiliyor. Halleri içerikten, imladan, noktalamadan anlaşılabiliyor.

Bir başka grup, bazı sözlerinde biraz daha hicranlı, Türkçeleri biraz daha bozuk, kafaları daha karışık olan gurbetçiler. Bunların bir kısmı şu an da yurt dışında, bir kısmı ise hayatlarının önemli bir döneminde orada yaşamış, burada işler değişince geri gelmiş tipler. O dönemlerde burada kalmış eski yoldaşlarına karşı biraz haset, biraz suçluluk, bazen de bunlardan kaynaklanan bir nefret duyuyorlar. O dönemlerde burada ve gerçek hayatla bağlantılı  kalmış olanlar arasında YAE’ci oranı çok daha düşük çünkü.

Böyle yazılar yazarken açıkçası biraz da çekiniyorum, hatta korkuyorum. Çünkü bu gurbetçiler arasında sağlığını kaybetmiş, tedavi görmüş, görmekte olan ve mutlaka tedavi olması gerektiği halde buna inatla karşı koyan kardeşlerimiz de var. Bizim onları burada ayırt etme şansımız yok. Keşke buralara yazmasalar da biz de kötü davranmak zorunda kalmasak.

Şimdi üzülerek bir Facebook postundan bir örnek veriyorum (Aslında tüm postu her iki karşı görüşten kişilerin tüm söyledikleriyle vermek isterdim. Ama hem çok uzun, hem de herkesi sinirlendirmenin alemi yok. Ben kendimi feda edip okudum. Gıkları çıkmaz, ama sataşan olursa durum değişir tabii):

Vay vayyy Ahmet Altan! meğer sen neymişsin ne! Savcı Altan'ı darbeden haberi olmakla ve hatta darbecilere zemin hazırlamakla ve daha da ileri giderek akp yi hedefe alarak eleştirip, böylece fetöcüleri iktidara taşımaya çalışmakla itham ediyor. İşte tam da bu anda kendilerini solcu sanan bazıları da Altan'ı akp'yi iktidara taşımakla suçluyor. Meğer bu Altan ne mucizevi bir insan mış! Önce akp'yi iktidara taşımaya çalışıyor ve başarıyor! Sonra kafası kızıyor ya da canı sıkılıyor. Bir darbe ortamı yaratayım ve Fetöcüleri iktidara taşıyayım diyor. Ve harekete geçiyor ama kazın ayağı öyle değil, bu kez başaramıyor ve suç üstü yakalanıyor.
Beğen · Yanıtla ·
Beğenin ya da beğenmeyin, Altan bir dava adamı olduğunu ve demirden bir omurgaya sahip olduğunu mahkemedeki duruşuyla ispatlamıştır. Şimdi buradan bay kemalistlere sesleniyorum. Kumpas ya da değil, bir şekilde ergenekon,balyoz vs davalarında yargılanan kaç kemalist general davasını savunmuştur?. Yoksa astlarına suç yıkarak kendilerini kurtarmaya mı çalışmışlardır?. Atatürkçü olmakla övünen bir zamanların askerbaşı olan bay ilker başbuğ değil davasını(varsa eğer) savunmak askerlerine bile sahip çıkamamıştır. Fetöcü yargıçların karşısındaki ağlamaklı ve süklüm büklüm halleri hala hafızlardaki yerini koruyor. Peki bugün yargılanan kaç fetöcü general mahkemelerde davasını savunuyor. Yok yok yok! Hepsi de tam da bir zamanların kemalist genarelleri gibi mahkeme salonunda süklüm büklüm halde kendilerini kurtarmanın telaşı içindeler. Ahmet Altan devrimci bir gelenekten gelen tutarlı bir demokrattır. Nettir.Cesurca savunmasını yapmıştır. Kendisini değil davasını savunmuştur. Davası demokrasi ve özgürlüklür! Açık ve net söylüyorum: Altan 45 yıl önce şehit düşen boyun eğmez devrimci liderlerin ruhunu mahkeme salonuna bir şekilde (ama en güzel şekilde) taşımıştır.Altan'ın savunmasını okuduğunuzda karşılaştığınız zeka ve direngenlik insana Çayan,Cevahir,İbrahim ve Deniz,'i onların nice arkdaşlarını anımsatır.

Ne demeliyim buna?


İnsanı öyle kötü noktada bırakıyor ki. Ömrümde bir an bile ordu yanlısı olmadım, “ama lan değişik! Ergenekon, Kumpas tutanaklarını oku! Bir tane astını satan subay bulursan, istediğini söyle! İçeriden bir tane gizli tanık çıktı, o da akademisyen: Ümit Sayın. Zaten raporlu.”

İtirazım Fetöcü generalleri kapsamıyor. Onlar dinci. Onların neleri sattığı ortada.

Büyük bir olgunlukla ve sakince son cümlelere yeniden bakalım:

Açık ve net söylüyorum: Altan 45 yıl önce şehit düşen boyun eğmez devrimci liderlerin ruhunu mahkeme salonuna bir şekilde (ama en güzel şekilde) taşımıştır.Altan'ın savunmasını okuduğunuzda karşılaştığınız zeka ve direngenlik insana Çayan,Cevahir,İbrahim ve Deniz,'i onların nice arkdaşlarını anımsatır.

Daha önce post sahibiyle Facebook’ta bir atışmamız olmuş ve ben yaşadıklarına (?) hürmeten özür dileyerek geri çekilmiştim. Ama burada sınırları çok zorladı.  

Bu ifadelere karşı çıkmayan post sahibi ve konuklarını (tarihsel ifadesiyle) alabildiğine eleştiriyor ve kitleler önünde mahkûm ediyorum.

Ahmet Altan’ın kirli adını, devrimci önderlerin ölmez adlarıyla aynı cümlede geçiren sapığa izin veren, en azından sonrasında karşı çıkmayan post sahibini yıllarca kullandığımız bir sloganla kendi dibine uğurluyorum:

Mahir, Hüseyin, Ulaş
Kurtuluşa kadar savaş!

Kandırdım, bu bizim gerçek sloganımızdı.

Şimdi onunki:

Şaban, Şaduman, ...i

Dışarıya kaçalım hadi!

“Ceterum censeo Carthaginem esse delendam...” “Bana soracak olursanız, Kartaca mutlaka yıkılmalıdır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder