Ülke Garip Bir Terörün Pençesinde
Geçtiğimiz hafta Dünya Fransa’daki hunharca terör
saldırısıyla sarsılırken, ülkemizde de iki terör eylemi gerçekleşti. Biri
hasarsız atladıldı, ama ikincisinde bir polis memuru hayatını kaybetti. İkisi
de terör eylemiydi, ama içlerinde bazı garip noktalar taşıyorlardı.
Birinci eylem, Dolmabahçe Sarayı’nın nizamiye kapısı önünde
gerçekleşti. Bu eylemi DHKP-C adına yaptığını ve Berkin Elvan’ın intikamını
alacağını haykıran eylemci, nizamiyede nöbet tutan tören polislerine ardarda
iki adet bomba fırlattı. Bombalar patlamadı, ardından tabancasına davrandı, o
da tutukluk yaptı. Son olarak taşıdığı uzun namlulu otomatik silahı ateşlemeye
çalıştı, fakat silah çalışmadı. Sonradan silahı görenler, bunun müzelik bir
parça olduğunu ifade ettiler.
Başarılı olamayan eylemci, cici üniformalı tören polisleri
tarafından silah kullanmadan yakalandı. Kısa süre sonra da DHKP-C yayınladığı
bir bildiriyle saldırıyı üstlendi.
Bu eylemci, gerçekten DHKP-C militanıysa ve eğer meczup
değilse, gün gelip dışarı çıktığında, kendisine bu bombaları ve silahları veren
arkadaşını bulmak ve öpmek isteyecektir. Ben onun yerinde olsam, öyle yapardım.
Bir başka ihtimal ise, hapishanede banyo yaparken ayağı kayıp düşmesi ve başını
şiddetle yere vurarak hayatını kaybetmesidir ki, ben bu ihtimale oynamayı
tercih ederim.
Eylem için seçilen yer ve hedef de çok ilginç. Şehir
gerillası yaptığını söyleyen DHKP-C gibi örgütler, eylem öğretilerini esas
olarak Orta ve Güney Amerika’da faaliyet göstermiş olan örgütlerden alırlar. Bu
örgütlerin gerillaları, kendilerine saldıran polis ve askerle kuşkusuz
çatışırlar. Ölen ölür, ama mesela sokakta yürüyen trafik polisine ya da saray
kapısında nöbet bekleyen tören polisine ateş edip, sonra da “burjuvazinin eli
kanlı güvenlik güçlerinden Berkin Elvan’ın intikamını aldık” filan demezler. Bu
tip eylemler, eğer gerçek suçlu biliniyorsa, ona karşı yapılır. İmkan varsa
eylem noktasına gerekçeyi açıklayan bir de bildiri bırakılır. Ancak bu durumda
o eylem için, bir silahlı propaganda eylemi denebilir. Orta ve Güney
Amerika’daki, Almanya’daki, İtalya’daki gerilla eylemleri ağırlıkla bu
gözetilerek yapılmıştır.
Bu olayda dikkatimi çeken bir başka husus da şu: Polisimiz, paralel
yapı operasyonlarında kendi arkadaşlarını gözaltına alırken bile, ağızlarını,
burunlarını sıkarak bağırmalarına engel olmaya çalışırken, bu eylemci hiç bir
zorlukla karşılaşmadan, istediği gibi slogan atabildi. Tabii bu sırada da
birilerinin en büyük sıkıntısını oluşturan Berkin Elvan ismini bu salakça
eyleme katarak sanki lekelemek, sanki Berkin’i terör bağlantılı göstemek
isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek istedi. Bu eylemle ilgili olarak DHKP-C’nin
bildirisini görmedim, ama dilerim onlar da bu hataya düşmemişlerdir.
Gelelim ikinci eyleme. Bu da garip bir şey. Siyah çarşafa
bürünmüş bir kadın, Sultanahmet’teki turizm polisi bürosuna giriyor ve
üzerindeki üç el bombasından birini patlatıyor. Yani diğer iki bomba
patlamıyor. Aslında normal. Askerliğimi mühimmatçı olarak yaptım. Bomba ve
mayın eğitimi de aldım. Söyleyebilirim ki, birbirinden bağımsız birden fazla el
bombasının, birini patlatırsanız, diğerlerinin patlaması ihtimali sıfıra
yakındır. Yani olayda olduğu gibi, bir yanınızdaki tek bombayı patlattığınızda
diğer yanınızdakiler patlamaz. O nedenle (savaş filmlerinde görmüşsünüzdür)
binalarda bubi tuzağı filan kurulurken, el bombası kullanıyorsanız, tek bir
bombanın değil, tüm bombaların emniyet pimlerini (ya da mandallarını) birbirine
telle bağlarsınız. Böylece biri patladığı zaman diğerlerini de patlatır.
Bir diğer nokta, bu tür eylemlerde bir veya birkaç el
bombası yerine dinamit, C-4 gibi patlayıcıların kullanılması, bunun da bir
yelek gibi eylemciye giydirilerek tek bir
fünyeye bağlanması alışılmış (!) uygulamadır (yine filmleri hatırlayın).
Kıyafeti kamuflaja uygun çarşaflı bir kadın, bu tür bir yeleği o büroda
patlatsaydı, içerideki herkesi öldüreceği gibi, o binayı da yıkardı.
Bilmeyenler için belirteyim, Sultanahmet’teki turizm polisi binası üç katlı,
restore edilmiş, çok sempatik bir ahşap tarihi eserdir.
Eylemi yine DHKP-C hemen üstlendi, hem de eylemde ölen
kadının ismini vererek. O bildiri nasıl olduysa internete düştü, sabrım olsaydı
tamamını okuyacaktım da. Bu tür bildiriler genellikle iki-üç satırlık olurlar.
Bu bildiri ise upuzun, neredeyse manifesto olarak nitelenebilecek bir
bildiriydi. Ardından RTE topa girdi, ölen kadından bahsederek, “böyle birini
kim, nasıl yetiştirmiş” filan dedi. O arada bir aile ölü eylemcinin ilan edilen
isminden yola çıkarak teşhis için geldiler ve ölen kadının, adı DHKP-C ve polis
tarafından verilen kendi kızları olmadığını söylediler. Çarşı karıştı. Bir süre
sonra emniyet, ölen kadının iki aylık hamile, Rus uyruklu Dağıstanlı bir
Müslüman olduğunu açıkladı. İşin içine Çeçen Kara Dullar örgütünün ismi filan
girdi. Çarşı daha da karıştı. Çünkü şimdi bu İslamcı’yı kimin, nasıl
yetiştirmiş olduğunu sorgulamak gerekiyordu. Tabii bu yapılamadı.
Bu eylem için seçilen hedef, birincisindeki gibi saçma
olarak nitelenemez. Tabii DHKP-C gibi örgütler için gene saçma. Ama bu ülkeyi
Dar-ül Harp olarak gören bir İslamcı militan için, burada öldürebileceği her
kişi, bombalayabileceği her mekan hedeftir.
Belirtmeden geçmek olmaz. DHKP-C de bir bildiri (bu sefer
kısa) daha yayınlayarak, kendilerinin de benzer bir eylem hazırlığı içinde olduklarını,
haberleşmeyi asgariye indirdikleri için eylemi yanlışlıkla üstlendiklerini
açıkladı.
Açıkça söylemek gerekirse, ben bu eylemlerin kim tarafından
planladığını, hazırlandığını filan merak etmiyorum. Ulan, bunlar tutmadı ya da
yeterli olmadı deyip, daha büyük eylemlere başvurulmasından korkuyorum. Aslında
korkmayacaktım, ama beni Fuat Avni korkuttu. Son twitlerinde sanki böyle şeyleri anlatıyordu.
Sağlıcakla kalın.
The King Casino - Herzaman in the Aztec City
YanıtlaSilThe goyangfc.com King Casino in Aztec City is https://septcasino.com/review/merit-casino/ the place where you can find and play for real, real money. Enjoy a https://octcasino.com/ memorable herzamanindir.com/ stay at this one-of-a-kind ventureberg.com/ casino