27 Nisan 2016 Çarşamba

Ah Bu Empati Zaafım, Ah!


Kurtulamadığım bir zaafım var, empati merakı. Sadece bu olsa iyi, çoğunlukla da ardından merhamet ekiyle birlikte geliyor. Bu sefer tarihin zaten ezeceği, benim ise bu zaaflar yüzünden dokunmaya kıyamadığım insanlar, bir müddet sonra içime başka şekillerde dert oluyorlar. Diyorum ki kendime, ¨zamanında uygun şekilde sarsabilseydim, belki bu hatalarını sürdürmez ve bugün tarih tarafından bu şiddette ezilmezlerdi¨.

Geçenlerde olanlar oldu. Yargıtay 16.Ceza Dairesi Ergenekon Davası kararlarını bozdu. Aslında ben bu sonucu bekliyordum. Bir yandan sevinirken, bir yandan da o kahrolası empati ve merhamet duygusu nedeniyle üzülüyordum. Ne yapacaktı bizim solcu Tarafçılar, yaygın kabul görmüş isimleriyle ¨liberaller¨ (ben bu liberal adlandırmasını da beğenmiyorum, liberalizm çok tutarlı ve azami etik sahibi olmayı gerektirir. Bizimkilerde durum böyle mi? Bilemem.), yetmez ama evetçiler, kiralık ve satılık köşe kadıları, neyse bu kadar yeter.

Arınç: ¨Savcısına sorun¨.


Gazeteciler de merak etmişler, ama onlara değil de Bülent Arınç’a sormuşlar. Yıllardan beri adamlara takiyyeci diyoruz, yüzlerce, binlerce kanıtı ortada.
Gerçekten ¨pardon¨ filan mı demesini bekliyorlardı anlamadım? Demedi tabii. Neyse daha sonra ¨savcısına sorun¨ dedi de iş biraz renklendi. Ayrıca o benim kahrolası federaller (yani empati ve merhametim), Arınç gibiler için asla geçerli değil. Gerekli değil, herkes hepsini tanıyor, ama yazının ilerleyen kısımlarında belki alıntılar yaparak birkaç simge isim verebilirim. Yazının uzunluğuna bağlı.

Neyse, kararın çıkmasından önceki dönemde liberallere ilişkin üzüntümü anlatmıştım. Ama itiraf etmem gerek, bir yandan bu kişilerle ilgili olarak tereddüt ettiğim noktalar da vardı. Aralarında öyle insanlar vardı ki (bunlar azınlıkta da değil !), kendini haklı göstermek için, ¨biz ‘yetmez, ama evet’ demeseydik, Anayasa Mahkemesi’ne kişisel başvuru hakkı olamayacak, sizin Ergenekoncular da dışarıya çıkamayacaklardı¨ deme arsızlığını, yüzsüzlüğünü bile gösterebiliyorlardı. Sanki hukuğun bugünkü durumunu o referanduma borçlu değilmişiz gibi.

Liberallere Uygun Çıkış Yolları


Saldım empatimi serbestçe ortaya. Aslında yetmiyor tabii. Kendimi onların, en azından çoğunun yerine koyabilmem için ahlaki vanalarımı da kısmam gerekti. Malum, o geçmiş, yalnızca masum bir kanmaca ya da kandırmacayla açıklanamayacak kadar kirliydi. Umutsuz değilim, diğer kirler de zamanla ortaya çıkacaktır. Hiçbirini bilmiyorum da zannetmeyin, ama şimdilik zamanı değil.

Vanaları giderek daha çok kıstıkça, bazı çıkış yolları belirmeye başladı. Belki şunu ileri sürülebilirlerdi:

¨Bugün yargı artık cemaatten neredeyse temizlendi, Peki kimin eline geçti? AKP’nin. FETÖ Örgütü’ne yönelik operasyonlar gibi, bu kararın çıkması da bir intikam operasyonu. AKP yaptırıyor. Halbuki aslında örgüt vardı. Bugün gerçekleşen adalet değil intikam¨.

İçlerinden söyledikleri başka şeyler de olacaktı tabii: ¨Cemaat-AKP aşkı devam ediyorken, köşelerimizde filan AKP aleyhine pek yazmazdık, bütün yazılarımız CHP aleyhineydi, bu iktidar kavgası patladıktan sonra AKP aleyhine daha rahat yazıyoruz. Burada da atalım kabahati AKP’ye. Aslında işin bir ufacık noktasında CHP de olsaydı, çok iyi olurdu. Bir yolunu bulup suçun büyük kısmını ona yıkardık. Neyse bir başka sefere. Hem bir taşla ki kuş. Belki AKP’ye vurarak eski kepazeliklerimizin unutulmasını ya da affedilmesini de sağlayabiliriz.¨

Aaaa yeter! Kapıldım gidiyorum YAE rüzgarlarına. Çocuklara fazla da kızmamak lazım, bu iş göründüğünden kolaymış. Maazallah vanaları biraz kıstın mı, ver elini YAE. Kendi payıma Allah’tan o yeteneğim gerçek hayatta yokmuş, yoksa bugün ben de mi bunları diyecektim? Kabus (!).

Bazı Yazarlar Konuştu Bile


Her zaman yazdıklarım doğru çıkacak diye bir şey yok tabii. Daha ben bu yazıyı yazmaktayken, empatiyle karışık salak iyi niyetimin nasıl boşa çıkacağı belirmeye başladı bile.

Baştan söylemeliyim, bu konuda yazabilecek çoğu yazarı takip etmekten yana değilim. Rastladığım bazı önemli şahsiyetleri yazacağım burada. Yazılarının adreslerini vereceğim. Bazılarından ufak alıntılar da yapabilirim. Aslında bunu yapmayı sevmiyorum. Ne kadar etik davranırsan davran, mutlaka feryat ediyorlar ¨cımbızlamış, ana fikirden koparmış¨ filan diye.
 


Neydi o bir zamanlar

Birinci sırada (öneminden değil, erken davrandığından) vakti zamanının Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmenliği’ni bile yapmış mutena bir isim var: Okay Gönensin. Şimdi Vatan’da yazıyor, anladınız siz onu. 22 Nisan’da Vatan’da yayınlanan ¨Darbe Davaları ve Pişmanlar¨ başlıklı yazısını Facebook sayfama da almıştım. Bu yazıdan her paragraf alıntı olarak kullanılabilir, ama tamamını okumak daha yararlı. Facebook’ta da ana babalardan rica ettim, ne olur buna benzer bir çocuk yetiştirmeyin diye.

İkinci sırada Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vb. dandik davaların altyapı üstyapı destekleyicisi, bu davaların yalnızca militanı olmayıp, bir dolu başka militanının da önderi, (solcu ve demokrat) Taraf paçavrasının kurucusu ve yöneticisi, bavul araştırmacısı, davaların yedek savcısı, hakimi, hatta celladı, basınımızın Barlas’larla birlikte en mutena ikinci ailesinin evladı Ahmet  Altan bir yazıyla ortaya çıkıverdi.
 


Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın

24 Nisan tarihli P24’te (platform24.org) ¨21 Nisan: Ergenekon Bayramı¨ başlıklı bir yazıyla medya platformunu şereflendirdi. Bu yazıdan da bir alıntı yapabilmek kesinlikle imkansız, çünkü bu arkadaşımız yazısını bir aşure kıvamında yazmış. Yazıya o kadar çeşit katmış ki, içinden çıkabilmek çok zor. Herhalde amacı Ergenekon’la ilgili söyleyeceklerini gargaraya getirmek. Bir yandan da kararın yanlışlığına işaret edip, geçmiş suçlarından yırtmak.  Tabii o zaten asla suçlu filan değildir, ama olsun.

Şimdi sırada bu iki zavallının karşısında esas duruşa geçmeleri gereken bir büyükleri var, yaş, cüsse ya da kıdem bakımından değil. Ön alma bakımından. Bu konuda Hazal Özvarış’a konuştuğunda henüz Yargıtay kararı çıkmamış. Tarih 11-12 Nisan. Kendisinin kariyeri, uzmanlık alanları, çizgisi hakkında bilgileri münhasıran onun bu P24 röportajları üzerine hazırlamakta olduğum yazıda vermek istiyorum. Onu zaten hepiniz tanıyorsunuz: Cengiz Çandar.

Böyle bakıp gördü hep istikbali

Sizden ricam, bu röportajları okumanız. Gerçekten vakit kaybı filan olmaz. İnsanın böyle  bir fenomeni mutlaka yakından tanıması lazım. Hazal Özvarış sorularda çok başarılı. Çandar’ı çok iyi deşmiş.

Bu iki röportajın okunmasını adeta zorunlu kılan bir başka özellik daha var. Liberallerin bayraktarlarından biri olan Çandar, röportajın ikinci bölümünde (12 Nisan) bir dolu farklı konuda soruları cevaplarken ¨yetmez, ama evet¨ gibi konularda da konuşuyor. Çok önemli açıklamalar yapıyor. Röportajdan bu yana iki hafta bekledim. Neyi mi? Liberal cenahtan herhangi bir tavır, bir açıklama. Gelmedi ya da en azından ben rastlamadım.

Eski yoldaşlarından birisi ya da birileri, katıldıkları ya da daha çok katılmadıkları noktaları vurgulayabilir, tavırlarını açıklayabilirlerdi. Çıt bile çıkmadı. Olumlu yönde fikir beyan eden tek kişi ise Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay oldu: “Mahalle baskısına maruz kalmadan ifade edeyim: Helal olsun Cengiz Çandar’a. Keşke, hepimiz bu derece samimi, net bir özeleştiri yapabilsek” diye tweet atan Atalay’a Cumhuriyet Gazetesi’nden Orhan Bursalı ve Güray Öz çok sert yanıtlar verdiler. Zaten bence de Akın Atalay röportajların bir satırını bile okumamıştı.

Her zaman uyardı bizi


Neyse, asıl tavır belirtmesi gerekenlerden bir ses çıkmayınca, durumu ¨sükut ikrardan gelir¨ atasözü ışığında değerlendirmek zorunlu  oldu. Yani Cengiz Çandar’ı eleştirirken, eleştirinin içine tüm YAE’ci, liberal vb. arkadaşlarımızı katabilme imkanına sahibiz artık.

Çandar, Ergenekon, Balyoz, Erdoğan’ın değişimi gibi konularda diğerlerinden biraz farklı tavırlar alabiliyor, ama ¨yetmez,  ama evet¨in haklılığı konusunda hiç geri adım atmıyor.

Aslında bir diğer yazar ve onun da iki yazısı var, sıraya giren: Murat Belge. Yazılarından biri, T24’de 25/04/2016’da yayınlanan ¨Kut’lu günler arifesinde¨ başlıklı yazı, ikincisi ise yine aynı tarihte birikimdergisi.com’da yayınlanan ¨Ergenekon Davası¨ başlıklı yazı. İki yazı da Ergenekon’dan başlayıp (biraz farklı noktalardan bakarak) farklı konulara bağlanıyor.
 


Bence biraz kafası karışmış

İkisini de okurken biraz zorlandım. İçlerine çok farklı şeyler katılmış. Ama izlenimim şu: Özellikle ikinci yazıda Ergenekon konusunda Okay Gönensin ve Ahmet Altan’ın yazılarına benzeyen noktalar var. Hatta biraz daha ileri gidersem, benzer demagojik öğelerden bile söz edilebilir. Belki ileride yazacağım yazılarda bunlara değinebilirim.

Yukarıda da belirttiğim gibi, sanırım yeteri kadar bekledim. Liberal kardeşlerim, eğer Çandar’a ilişkin bir tavır alacaklarsa, bunu benim eleştirilerimden sonra yapmak durumunda kalacaklar.

Ceterum censeo Carthaginem esse delendam...

Bana soracak olursanız, Kartaca mutlaka yıkılmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder