22 Haziran 2016 Çarşamba

Kürt Siyaseti ve Bazı Sorular (2)


Açıkçası geçen yazıdaki soruların cevaplarını aramak ve bulmak konusunda isteksizim. Çünkü aslında konu beni çok


Bunlar öylemesine toplanmış

da ilgilendirmiyor. Neden mi? Sorumlu veya ilgili herkesin şu ya da bu ölçüde yalan cevaplar verdiğini ve vereceğini bildiğim için.

Dünya kamuoyuna ilan edildiği ilk günden bu yana ne TC Devleti, ne Kandil, ne İmralı ne de ben, ¨Açılım¨a ya da “Çözüm Süreci”ne inanmadık. İnananlar oldu, onlar

Meğer Reis'in bundan haberi yokmuş

Avrupa Birliği’ne girmeye çalıştığımıza, 12 Eylül 2010 referandumuyla ileri demokrasi için büyük bir adım atıldığına da inanıyorlardı. Onları tanıyoruz. Onlar,  referandum sonrası dönemde ofsayta düşünce (bence taca çıkınca) yanlayacakları ve belki meşruiyet kazanabilecekleri, tarihlerini silebilecekleri, en azından gölgeleyebilecekleri bir konum aradılar ve kendilerini HDP’nin onları bekleyen şefkatli kollarına attılar.

Peki, Ya Savaş?


7 Haziran seçimlerinden sonra başlatılan savaş, ileride üzerine çeşitli açılardan kitaplar yazılmasını gerektirecek bir olgudur ve eminim yazılacaktır da. Bir defa bilinmesi gereken başlı başına bu savaşın (süregelen 30-40 yıllık mücadelenin dışında) uzun vadede çok önemli sonuçlarının olacağıdır. 

Savaşın sonunda Cizre


Bölge, o kadar çok ve farklı faktöre sahip ki, o uzun vadeli sonuçlar üzerine bugünden ahkâm kesilemez. Bence o uzun vadeli sonuçlara yönelik hamleleri satranç tahtası üzerinde bugünden planlayan bir hiper üst akıl (?) filan varsa, onun bile işin sonunda şişme ihtimali hiç de az değildir.

Garip İktidar, Garip Muhalefet, Garip Örgüt


Muhtemel uzun ve kısa vadeli sonuçlar üzerine falcılığı sonraya bırakalım. Benim kafamı çok meşgul eden bir konu var. Onu bu arada anlatmak istiyorum. Bir ülke ya da bölge düşünün. Ülkede seçimler yapılıyor, iktidardaki parti

CHP'nin binlerce kişiyle kapıya dayanması gerekiyordu

kaybediyor, iktidarı bırakmadan yeni bir seçim organize ediyor. O seçime kadar binlerce kişinin öleceği belli olan bir iç savaş başlatıyor. O seçimi kazanıyor ve hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. İşin garip tarafı, muhalefet de bu konuda bir şey yapamıyor, yapmıyor.

Bu konunun birinci tarafı. Gelelim öbür tarafına. Bir gerilla örgütü, 30 yıldan bu yana neredeyse hiç deneyimlememiş olduğu, kent gerillasına girişiyor. Bu çarpışmalarda askeri eğitimi zayıf kentli çocukları kullanıyor. Bu arada vurgulamak gerek, rakibi, önceki dönemde mezraları, köyleri yakmaktan, yaygın inanışa göre ardında yüzlerce faili meçhul bırakmaktan çekinmemiş bir ordu.

İktidarda ise Gezi sırasında başta İstanbul Taksim örneği olmak üzere ülkenin 80 vilayetinde silahsız göstericilerin

Saldırganlığın boyutu

üzerine acımasızca saldırmaktan, yaralamaktan, öldürmekten çekinmemiş bir anlayış var. Yani, silahlı bir ayaklanma karşısında ne yapacağı, nasıl saldıracağı belli.

Neyine Güvendin Örgüt Yöneticisi Kardeşim?


Bu türden bir mücadeleyi başlattığında, yerel halkın seni destekleyeceğinden emin olman gerekir. Tanıdığın bölge, tanıdığın halk. Güvendin mi? Nasıl güvendin? Nasıl

Ülke tarihinin en büyük iç göçü yaşandı

davranacaklarını biliyor muydun? Silahını alan barikata, hendeğe koşacağına, tüpünü, yorganını alan şehir dışına koştu. Bunu hiç mi öngöremedin? Ayıp olur dediler diye, niyet de mi okuyamadın?

Haydi asıl soruyu sorayım. Bizim eski jargonla, hangi somut koşulların somut tahlili seni bu önemli kararı almaya itti? Burada uyanıkça verebileceğin “ama her şeyi TC Devleti başlattı” cevabını yemezler, çünkü aylarca EYB’lerle, tünellerle, hendeklerle buna hazırlanmış olduğun belli.

Bireysel Tavrım


Gelelim burada benden beklenen tavra. (Kimlerin beklediğini sormayın).

Uzakta bir yerlerde (bir dağ grubunda yaşadıkları söyleniyor) biri ya da birileri, çekirdek çitler gibi rahatça, (çoğu çocuk sayılacak yaşta) birkaç bin insanın ölmesinin mukadder olduğu yanlış hesaplanmış bir ayaklanmanın emrini verecek, benden de bu insanlık suçuna destek olmamı mı isteyecek? Hadi oradan!

Bu muydu hesaplanan? Bu muydu amaçlanan?


Ben ve benim gibilerin yapacağı, Cizre’de bir bina bodrumunda yüz elli kişinin yakılarak imha edildiği vb. zamanlarda, buna karşı yüksek sesle karşı çıkmak, bu gibi haber ve bilgilerin özellikle yurt dışına yayılmasını sağlamaya çalışmak olabilirdi. O kadar.

Ender Helvacıoğlu’ndan Yardım


Buraya kadarki metnin tamamı bana ait. Bundan sonraki bölümde ABC Gazetesi’nden Ender Helvacıoğlu’nun 9 Haziran 2016 tarihli köşe yazısından yararlanacağım (yorum, kısaltma vb.) ve bazen de alıntılar kullanacağım. Alıntılar italik olacak.

Sorulması gereken soru şu: Türkiye sosyalistlerinin Kürt hareketi ile ilişkisi nasıl olmalıdır? Neden?

Buna cevap verebilmek için sosyalistler açısından önemli noktalarda Kürt hareketinin tavrına bakmak gerek.

- Kürt hareketi sol, sosyalizan bir hareket değildir. Sınıfsal değil, ulusaldır.

- Kürt hareketi kesinlikle anti-emperyalist bir hareket değildir. 20 yıldan fazla bir süredir, Kürt hareketinin herhangi bir
parçasının herhangi bir temsilcisinden Amerikan emperyalizmine ve onun bölgedeki stratejilerine yönelik

Sloganlar: Biji Serok Apo, Biji Obama

eleştirel tek bir laf duyulmamıştır.
Peşmergelerin Türkiye topraklarından geçişi sırasındaki “biji Obama” sloganları henüz çok tazedir.


- Kürt hareketi (var idiyse de) demokratik niteliğini kaybetmiştir. Yerel seçimlerde kimin hangi kentte belediye başkanı adayı olacağı, şahsen ve bizzat liderlik (APO) (?) tarafından belirlenmiştir.

Seyit Rıza'nın Heykeli

- Yukarıda bir örnekte de belirttiğim gibi, Kürt hareketinin bölgenin feodal yapısına karşı olma, laiklik ve aydınlanma konularında ilan edilmiş bir ilkesel duruşu yoktur. Yönetiminde oldukları illerde, Said-i Nursi, Seyit Rıza heykelleri dikilmekte, ağalarla, aşiretlerle ittifaklar kurulabilmektedir.

- Kürt hareketi uzun süredir Türk devleti ile (bugün AKP iktidarı) pazarlık sürdürmüştür. Gezi direnişinde darbeyi gören HDP, daha sonra “RTE’yi darbeden ben kurtardım” diyen ise, APO’dur.

Ne yazabilirim buraya, ¨sağol, varol¨ mu?


- Kürt hareketi (PKK, bazen de ayıp oluyorsa TAK eliyle), Türkiye şehirlerinde halk düşmanlığı olarak görülebilecek terör eylemleri düzenlemekte. Daha önceki yazılarımda gerilla nedir, silahlı eylem nedir gibi konularda çok yazdım. Rahatça söyleyebilirim ki, PKK’nın (ya da TAK’ın) şehirlerde yapmakta olduğu eylemlerin gerilla savaşıyla alakası yoktur. Doğrudan canavarca haydutluktur. Sosyalistlerin bu eylemleri mazur görmesi kabul edilemez.

Şimdi bu maddelerin ışığında bizim sosyalistlerin (!) ne tavır almış olduklarına bakalım.

Temel soruları bir kez daha hatırlatmakta fayda var:

- Türkiye sosyalistlerinin Kürt hareketine yönelik yaklaşımı ne olmalı?

-Bugünkü politik koşullarda Kürt hareketinin stratejisi ile sosyalistlerin stratejisinin bir yakınlığı var mı?

- Kürt hareketinin hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için izlediği eylem çizgisi ile sosyalistlerin hedefleri ve eylem çizgileri arasında paralellik var mı?

- Türkiye sosyalistlerinin Kürt hareketini destekleme, yan yana gelme, ortak eylem düzenleme, ittifak yapma türünden tutumlar alması doğru bir politika mı?

Sosyalistlerin bu sorulara vermesi gereken cevapların hepsi aslında olumsuz olmalı. Türkiye sosyalistlerinin büyük çoğunluğu ise bu konularda arkasında durabilecekleri cevaplar üretemiyorlar. Bir kesimi HDP üzerinden Kürt hareketinin stratejisine eklemlenmiş durumda. Kürt hareketinden bağımsız bazı sosyalist örgütler ise net tutum alamıyorlar. Kürt hareketinin dayatmalarına (bunlar zaman zaman tehdit boyutuna da ulaşıyor) karşı cesur davranamıyorlar.

Daha önceki bazı yazılarımda belirtmiştim. Sosyalizm anlamında işbirliği yapılabilecek Kürt kökenli örgütler, daha önce PKK tarafından neredeyse yok edildiler. Kalan tek tük kişi ya da grupçuklar da yaşamlarını sürdürebilmek için ona biat etmiş durumdalar.

Kürt etnik hareketi, sadece Kürt sosyalistlerinin değil, Türkiye sosyalistlerinin de net bir teori oluşturabilmesinin ve net bir tavır alabilmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Ayrıca sosyalistlerin Kürt etnik hareketi için şu veya bu düzeyde harcadığı mesai ve enerjinin, Türkiye emekçi sınıfının payından adeta çalınmakta olduğu da ortadadır.

Türkiye sosyalistlerinin başta gelen görevi (çok geç kalındı), Kürt etnik hareketiyle olması gereken ilişkisini net bir biçimde belirlemektir.

Şimdilik sonuç olarak söyleyebileceklerim şunlar:

(Bütün bunları da ¨geç kalındı¨ parantezine alarak okuyun. Tekrar yetişilmez mi, yetişilir. Ama çok daha fazla bedel ödemek zorunda kalınacağı kesin).

1. Sosyalistlerce asgari müşterekler bazında siyasetlerarası bir ortak yapı en kısa zamanda hayata geçirilmelidir.

2.  Bu oluşumun öncelikle Kürt etnik hareketi ile ilgili tavrı net olarak belirlenmelidir.

3. Bu tavır asla bir tanımama, görmezden gelme tavrı olmayacaktır. Türkiye sosyalistleri gerektiğinde Kürt vatandaşların yaşadığı bölgelerdeki faşist saldırılara karşı beraberce karşı koymalıdır.

4. Tersi yönde de, Türkiye sosyalistlerinin mücadelesinde yer almak isteyen Kürt gruplarıyla ittifaklar yapılabilmeli, birlikte yeni politikalar oluşturulabilmelidir.

Şimdi bu ifadeler farklı kişilere ait:

Peki, ben sosyalist değilim, belki biraz solcuyum, CHP bunun neresinde ve nasıl yer almalı, işler bu noktaya gelene kadar siyasetle hiç ilişkim yoktu, şimdi bir şeyler yapmak istiyorum, geleceğe ilişkin korkularım var. Ben ne yapabilirim?

Bu yazı Kürtlerle bağlantılı olduğu için ister istemez sosyalistlere ağırlık verdim. Üst paragraftaki ifadelerin sahiplerine de söylenebilecek çok şey var tabii. Ama bu yazıda değil. Belki onlara da şimdilik bir şeyi yeniden söyleyebilirim: ¨Haberiniz olsun. Geç kalındı!¨

Ceterum censeo Carthaginem esse delendam

"Bana soracak olursanız, Kartaca mutlaka yıkılmalıdır".



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder