4 Ocak 2015
Bu yazının önemli noktası sonundaki kitap listesi. Ben, yapılan "yetmez, ama evet" hatasının bir nedeninin de cehalet olduğuna inanıyorum.
Neden "Yetmez, ama evet"e düştü bu çocuklar?
Bu konuya ilişkin diğer
yazılarımda birden fazla nedeni araştırmaya ve bulabildiğimce açıklamaya
çalıştım. Tabii bunlar benim naçizane görüşlerim.
O yazılarda pek vurgulamadığım,
ama bence en önemli nedenlerden biri de “cehalet” ya da hafifletilmiş bir ifade
ile “okumamışlık”. Bence bu YAE’ci arkadaşların çoğu, uzun zaman önce
“olmuşlar”. Doğruları, eğrileri kafalarında netleşmiş. Belli bir zamana kadar
okumuş ya da birilerinden duymuş, dinlemiş oldukları onlara yetmiş. Belki
okumaya devam etmişler, ama biraz roman, biraz hikaye, dilerim biraz şiir,
belki biraz da kişisel gelişim kitapları vb.
Güncele ilişkin ya da güncelden
yola çıkarak kaynak olması için başvurulabilecek kitaplar sanki eksik kalmış. Hele
tarih konusu tamamen ihmal edilmiş. Nasıl böyle bir yargıya varabildiğim
sorulabilir, hatta bana bu yüzden bana kızılabilir. Ama durun, kızmayın hemen.
Haklı olup olmadığımı ölçmek için basit bir sorgulama yeterli olacaktır. Bu
yazının sonunda bir kitap listesi vereceğim. Bu listedeki kitaplardan sadece
(seçmece) ikisini okumuş olan bir solcu (bu da asgari koşul tabii) işkence
altında bile “yetmez, ama evet”e düşmezdi. Kitapların bir kısmı referandumdan
sonra yayınlandı, tamam, ama sonrakilerden okuyanların da çoktan özeleştiri
vermiş olması gerekirdi. (İşte önceki yazılarda bahsettiğim menfaat şüphesi
burada bütün ağırlığıyla devreye giriyor.) Tabii okuyup da anlayamamış olmak ya
da bağlantıları teşhis edememiş olmak da bir olasılık. Ama o zaman da “sen
nasıl solcu olabildin” diye sorarlar adama.
Belki son on yıldaki
gelişmelerin net anlaşılamamış olmasına, AKP-Cemaat koalisyonunun ustaca
kullanıma sundukları bazı gözlükler neden olmuş olabilir. Bu gözlüklerin
birincisi ve bazılarında belki de tam bir körlüğe neden olanı, bu
arkadaşlarımızın asker düşmanlığıydı. Nefret o kadar büyüktü ki, askeri
vesayete karşı tavır aldığı görülen AKP’nin bazı “ufak, tefek” kusurları
görmezden gelinebilirdi. Tabii aslında bu “ufak, tefek” kusurlar, kusur filan
değil, maalesef bir plana, bir projeye uygun olarak inşa edilmekte olan bir
yapının yapı taşları, tuğlaları idi.
Bu gözlükler, aslında farklı
buğulanmışlık düzeylerinde, AKP iktidarının ilk günlerinden itibaren bizim eski
dostların gözündeydi. Buğu, AB kandırmacasıyla başladı, AB müktesebatına uyum
sağlanacakmış gibi yapılan yasal düzenlemeler (ihale yasası, CMUK vb.) ile
giderek arttı.
Şimdi körlük ya da flu görmenin
vahametini gösterecek uzun bir alıntıya geldi sıra. 2010 Şubat ayında bir solcu
arkadaşımız, kendisiyle Yeni Harman dergisinde yapılan söyleşide sorulan soruya
(metinde italik) şöyle cevap (bold) veriyordu:
Soru: “Nuray Mert’in
Vatan’a verdiği bir röportaj var biliyorsunuz, çok ses getirdi. O röportajında
Andrew Arato adlı, anayasa yapım süreçleri uzmanı bir siyaset bilimcinin bir
tespitini aktarıyor. “Türkiye’de devrim olmadan devrim yapılmaya çalışılıyor”
diye bir tespiti var Arato’nun. Şimdi, Türkiye’de gerçekten de ne nesnel
koşulları var bir “devrimin”, ne de bunun aktörleri var. Ama bir şekilde, biraz
da mizansen, köpürtme ve makyajla böyle bir hava yaratılmaya çalışılıyor gibi…
Cevap: Nerden çıkıyor bu sonuç? Ben niye
çıkarmıyorum bu sonucu? Bakın, binlerce yasa değişti birkaç ay
içinde. Ve bir kısmı önemli şeylerdi onların. Normalde hiçbir
parlamento birkaç ay içerisinde binlerce yasa değiştirmez. Bence 500
yıl sonra bugünkü Türkiye’yi inceleyen biri “o dönemde Türkiye’de devrim olmuş galiba” der… Ama
yanlış anlaşılmasın, “devrim”
kelimesini yalnızca bu manada kullanıyorum. Ve bunların hiçbiriyle nasıl
ilgilenmediğimize dikkat çekmek istiyorum. Bugün
olan devrim falan değil. Ama, hani nerdeyse “ulan bu devrim
gibi bir şey” dedirtecek olaylar oldu. MGK
Genel Sekreteri olan adam ifadeye çağrılıyor, ve bize
göre hiçbir şey olmuyor, oyun oynuyorlar sadece…
Veli Küçük içerde nihayet. Hadi Veli Küçük’ü falan bırak, Sabih Kanadoğlu ifade vermeye
gitti bu ülkede. Kozmik Oda’da arama yapılıyor. Bizim hepimizin oraya
toplanması lazım.”
Bu arada belirtmeden geçmeyelim,
neredeyse devrim yapıldığı izlenimi yaratan o kanunların en önemlileri, daha
sonra AKP tarafından getirilen torba yasalarla, eskisinden çok daha geriye
götürüldü. Yalnızca İhale Yasası bile yüzden fazla kez değiştirildi ve yönetim
için bir avanta kanunu haline getirildi. Yani 500 yıl sonra bugünkü Türkiye’yi
inceleyen biri “o dönemde Türkiye’de karşı devrim olmuş galiba” diyebilir. Zaten arkadaşımız tarafından olumlu yorumlanan
bu “devrim yapıtaşları”nın çoğu da, AKP iktidarı döneminde değil, AB
müktesebatına uyum sağlayabilmek amacıyla Ecevit başbakanlığındaki koalisyon
hükümeti zamanında kabul edilmişlerdi.
Bu arada “assolist, komplo yıldızı”
Tuncay Güney’in ekranlardaki şovu devam ediyordu. Fikri Sağlar gibi adamlar
bile kendisini ciddiye alıp, soru cevap programlarına katılıyorlardı. Dersi çok
iyi ezberletilmiş bu kişinin sunduğu abes örgüt komplosuna Veli Küçük, Kemal
Kerinçsiz, Sedat Peker gibi isimler de katılarak gözlüğün daha da buğulanması
sağlanmıştı. (Ergenekon iddianamesini satır satır okuyup inceleyen
arkadaşların, bu mahkeme komedisi sürecinde geçen yıllar boyunca Ergenekon,
Susurluk vb. konularda Veli Küçük’e kaç adet soru sorulduğuna bakmalarında
yarar var ya da boşverin bakmasınlar. Ama belki mahkemenin sulanmasını da
Ergenekon sağlamış olabilir, burada gülünecek). Artık bizimkilerin varlığına
kesinlikle iman edebilecekleri bir örgüt bulunmuştu. Toplumun daha geniş bir
kesimi için de “Kurtlar Vadisi” dizisi, algı operasyonunun güçlendirilmesine
yardım ediyordu. Buğulu gözlüklerin görülmesini engellediği Türkan Saylan,
Kuddusi Okkır gibi kurbanlar hakkında burada bir şey yazmak istemiyorum.
İnşallah başka yazıya. Sondaki listeye bu Ergenekon hikayesine takılanlar için
de birkaç kitap koymak istiyorum.
Yalnız belirtmeden geçmek
istemediğim bir konu var. Kendilerini uyaran ben ve benim gibi arkadaşların
varlığında, sözüne değer vermeyi tercih ettikleri kişinin Tuncay Güney olması
ayrıca ağırıma gidiyor. Yanlış anlaşılmasın, benim açımdan burada cinsel tercih
konusu hiç önem taşımıyor, ama bizimkiler açısından sanki onun lehine bir
pozitif ayrımcılık, bir kayırma kokusu alıyorum.
Balyoz faciasına da burada
girmek istemiyorum. Çünkü Balyoz olayına bugün hala inanmakta olan birinin
gözlerinin ancak Türk filmlerinde olabilecek bir mucizeyle bile açılabileceğini
zannetmiyorum. (Sormayın, başıma bu da geldi, rastladım böyle birisine.)
Gelelim zurnanın zırt dediği
yere: Referandum.
Başta YÖK olmak üzere ele
geçirilmiş ya da işlerine gelen hiçbir 12 Eylül kalıntısı Anayasa maddesine
dokunmayacak olan bu referandumda, eğer tek bir madde yer almamış olsaydı,
diğer maddelerin içerikleri bizim arkadaşları hiç ilgilendirmeyecekti. Bu
maddeyi anlamışsınızdır: 12 Eylül sorumlularının yargılanması. Bu madde
görüldüğü anda spotlar, flaşlar bir anda patladı ve bizimkiler anında tamamen
kör oldular.
İşin enteresan tarafı, körlüğe
neden olan bu madde de AKP’nin kendi buluşu değil, ayakları kurşun yaralarıyla
dolu olan Deniz Baykal ve CHP tarafından önerilmiş bir maddeydi. (“Bir insan bu
kadar kurşunu kendi ayaklarına görevli değilse ya da bedavaya sıkar mı?” sorusu
da kafamı kurcalıyor.)
Birer demokrasi atılımı olarak
görünen diğer maddeler ise AKP’nin Cemaat’le ya da büyük burjuvaziyle yaptığı
pazarlıkların ve de ağırlıklı olarak AB’nin baskılarının sonucunda oraya
konmuştu. Örneğin HSYK’na ilişkin düzenlemeler, Cemaat+AKP koalisyonunun
yargıyı tümüyle ele geçirme hamlesiydi. Sonradan “kullanışlı aptallar”
tarafından “Ergenekoncular”a karşı kullanılan ve “o evetler sayesinde çıktınız”
ifadesine yol açan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı ise, AKP’nin
demokratlığı değil, Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
yoğun baskısı sonucunda o referandumun maddeleri arasında yer almıştı.
Okuma bağlamında üzerinde
durulması gereken bir diğer konu, gazete konusu. Bu tayfa, yayın hayatına atıldığı
ilk günden itibaren, bir merkezden emir almışcasına Taraf okuru oldular. O
zamana kadar belki arada sırada almakta oldukları Cumhuriyet, Radikal, Milliyet
gibi gazeteleri derhal terkettiler. Bu tercihleri gözlerindeki buğulu
gözlükleri aynı zamanda at gözlüğüne dönüştürdü. Böylece gelişmekte olan
olaylar hakkında toplumun diğer kesimlerini temsil eden yayın organlarındaki
yazıları görmezden geldiler. Kulaklarını da tıkayınca, kendileri çalıp
kendileri oynayan gruplar oluşturdular.
Okuma, araştırma konusunun
önemini ve bu çevrelerdeki tarihini vurgulamak amacıyla gelecek yazılardan birini
Anektodlar sekmesi altında buna ayıracağım. O yazıyı okuyacak olanlar, ufak bir
anıdan yola çıkarak, bu faaliyetin nereden nereye geldiğini daha iyi
görebileceklerdir.
Hiç unutulmamalı ki, referandumdan
çok önceki bir tarihte başlamıştı bu okumamazlık, bu bağnaz ve hatalı eğilim.
Yine hiç unutulmamalı ki, o tarihte aralarında benim de olduğum bir sürü insan,
bu eğilimin hatalı olduğu konusunda beyhude uyarılarda bulunduk. Heyhat,
suçlandığımız ve aşağılandığımızla kaldık. Neyse tarih bizleri hiç beklenmeyecek
kadar kısa sürede haklı çıkardı.
Böyle giderse konudan iyice
uzaklaşma tehlikesi var. Kitap listesini verelim de kendinizi bir sınayın haydi
sevgili YAE’ciler:
1.
Balyoz – Bir
Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekleri
Pınar Doğan-Dani Rodrik
2. Yargı, Cemaat ve Bir Darbe Kurgusunun İçyüzü
Pınar
Doğan- Dani Rodrik
3. Samizdat
Soner Yalçın
4. Teğmen
Mehmet Ali Çelebi
5. Sivil Darbe
Ataol
Behramoğlu
6. O Duvarın Ardında
Atila
Sertel
7. Hedefteki Donanma
Cem
Gürdeniz
8. Vatan Yahut Silivri
Müyesser Yıldız
9. Baba Seni Neden Oraya Koydular
Nedim Şener
10. Kırmızı
Cuma-Dink’in Kalemini Kim Kırdı?
Nedim Şener
11. Dink
Cinayeti ve İstihbarat Yalanları
Nedim Şener
12. Ergenekon Belgelerinde F. Gülen ve Cemaat
Nedim Şener
13. OOO Kitap - Dokunan Yanar
Ahmet Şık
14. Pusu Devletin Yeni Sahipleri
Ahmet Şık
15. Ergenekon Tezgahı
Vedat Yenerer
16. Korku (Hedef Belli: Korkun ve Susun)
Taylan
Büyükşahin
17. Beraber
Yürüdük Biz Bu Yıllarda
Yılmaz Özdil
18. TSK’ya İndirilen Balyoz Digital Terör
Y.S.Demirağ
19. Nefret-Malatya-Bir
Milli Mutabakat Cinayeti
İsmail Saymaz
20. Ergenekon Fay Hattında Erzincan
Kemal Özdemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder