27 Aralık 2014 Cumartesi


4 Ocak 2015

Bu yazının önemli noktası sonundaki kitap listesi. Ben, yapılan "yetmez, ama evet" hatasının bir nedeninin de cehalet olduğuna inanıyorum.

Neden "Yetmez, ama evet"e düştü bu çocuklar?


Bu konuya ilişkin diğer yazılarımda birden fazla nedeni araştırmaya ve bulabildiğimce açıklamaya çalıştım. Tabii bunlar benim naçizane görüşlerim.

O yazılarda pek vurgulamadığım, ama bence en önemli nedenlerden biri de “cehalet” ya da hafifletilmiş bir ifade ile “okumamışlık”. Bence bu YAE’ci arkadaşların çoğu, uzun zaman önce “olmuşlar”. Doğruları, eğrileri kafalarında netleşmiş. Belli bir zamana kadar okumuş ya da birilerinden duymuş, dinlemiş oldukları onlara yetmiş. Belki okumaya devam etmişler, ama biraz roman, biraz hikaye, dilerim biraz şiir, belki biraz da kişisel gelişim kitapları vb.

Güncele ilişkin ya da güncelden yola çıkarak kaynak olması için başvurulabilecek kitaplar sanki eksik kalmış. Hele tarih konusu tamamen ihmal edilmiş. Nasıl böyle bir yargıya varabildiğim sorulabilir, hatta bana bu yüzden bana kızılabilir. Ama durun, kızmayın hemen. Haklı olup olmadığımı ölçmek için basit bir sorgulama yeterli olacaktır. Bu yazının sonunda bir kitap listesi vereceğim. Bu listedeki kitaplardan sadece (seçmece) ikisini okumuş olan bir solcu (bu da asgari koşul tabii) işkence altında bile “yetmez, ama evet”e düşmezdi. Kitapların bir kısmı referandumdan sonra yayınlandı, tamam, ama sonrakilerden okuyanların da çoktan özeleştiri vermiş olması gerekirdi. (İşte önceki yazılarda bahsettiğim menfaat şüphesi burada bütün ağırlığıyla devreye giriyor.) Tabii okuyup da anlayamamış olmak ya da bağlantıları teşhis edememiş olmak da bir olasılık. Ama o zaman da “sen nasıl solcu olabildin” diye sorarlar adama.

Belki son on yıldaki gelişmelerin net anlaşılamamış olmasına, AKP-Cemaat koalisyonunun ustaca kullanıma sundukları bazı gözlükler neden olmuş olabilir. Bu gözlüklerin birincisi ve bazılarında belki de tam bir körlüğe neden olanı, bu arkadaşlarımızın asker düşmanlığıydı. Nefret o kadar büyüktü ki, askeri vesayete karşı tavır aldığı görülen AKP’nin bazı “ufak, tefek” kusurları görmezden gelinebilirdi. Tabii aslında bu “ufak, tefek” kusurlar, kusur filan değil, maalesef bir plana, bir projeye uygun olarak inşa edilmekte olan bir yapının yapı taşları, tuğlaları idi.

Bu gözlükler, aslında farklı buğulanmışlık düzeylerinde, AKP iktidarının ilk günlerinden itibaren bizim eski dostların gözündeydi. Buğu, AB kandırmacasıyla başladı, AB müktesebatına uyum sağlanacakmış gibi yapılan yasal düzenlemeler (ihale yasası, CMUK vb.) ile giderek arttı.

Şimdi körlük ya da flu görmenin vahametini gösterecek uzun bir alıntıya geldi sıra. 2010 Şubat ayında bir solcu arkadaşımız, kendisiyle Yeni Harman dergisinde yapılan söyleşide sorulan soruya (metinde italik) şöyle cevap (bold) veriyordu:

Soru: “Nuray Mert’in Vatan’a verdiği bir röportaj var biliyorsunuz, çok ses getirdi. O röportajında Andrew Arato adlı, anayasa yapım süreçleri uzmanı bir siyaset bilimcinin bir tespitini aktarıyor. “Türkiye’de devrim olmadan devrim yapılmaya çalışılıyor” diye bir tespiti var Arato’nun. Şimdi, Türkiye’de gerçekten de ne nesnel koşulları var bir “devrimin”, ne de bunun aktörleri var. Ama bir şekilde, biraz da mizansen, köpürtme ve makyajla böyle bir hava yaratılmaya çalışılıyor gibi…
Cevap: Nerden çıkıyor bu sonuç? Ben niye çıkarmıyorum bu sonucu? Bakın, binlerce yasa değişti birkaç ay içinde. Ve bir kısmı önemli şeylerdi onların. Normalde hiçbir parlamento birkaç ay içerisinde binlerce yasa değiştirmez. Bence 500 yıl sonra bugünkü Türkiye’yi inceleyen biri “o dönemde Türkiye’de devrim olmuş galiba” der… Ama yanlış anlaşılmasın, “devrim” kelimesini yalnızca bu manada kullanıyorum. Ve bunların hiçbiriyle nasıl ilgilenmediğimize dikkat çekmek istiyorum. Bugün olan devrim falan değil. Ama, hani nerdeyse “ulan bu devrim gibi bir şey” dedirtecek olaylar oldu. MGK Genel Sekreteri olan adam ifadeye çağrılıyor, ve bize göre hiçbir şey olmuyor, oyun oynuyorlar sadece… Veli Küçük içerde nihayet. Hadi Veli Küçük’ü falan bırak, Sabih Kanadoğlu ifade vermeye gitti bu ülkede. Kozmik Oda’da arama yapılıyor. Bizim hepimizin oraya toplanması lazım.”
Bu arada belirtmeden geçmeyelim, neredeyse devrim yapıldığı izlenimi yaratan o kanunların en önemlileri, daha sonra AKP tarafından getirilen torba yasalarla, eskisinden çok daha geriye götürüldü. Yalnızca İhale Yasası bile yüzden fazla kez değiştirildi ve yönetim için bir avanta kanunu haline getirildi. Yani 500 yıl sonra bugünkü  Türkiye’yi inceleyen biri “o dönemde Türkiye’de karşı devrim olmuş galiba” diyebilir. Zaten arkadaşımız tarafından olumlu yorumlanan bu “devrim yapıtaşları”nın çoğu da, AKP iktidarı döneminde değil, AB müktesebatına uyum sağlayabilmek amacıyla Ecevit başbakanlığındaki koalisyon hükümeti zamanında kabul edilmişlerdi.

Bu arada “assolist, komplo yıldızı” Tuncay Güney’in ekranlardaki şovu devam ediyordu. Fikri Sağlar gibi adamlar bile kendisini ciddiye alıp, soru cevap programlarına katılıyorlardı. Dersi çok iyi ezberletilmiş bu kişinin sunduğu abes örgüt komplosuna Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sedat Peker gibi isimler de katılarak gözlüğün daha da buğulanması sağlanmıştı. (Ergenekon iddianamesini satır satır okuyup inceleyen arkadaşların, bu mahkeme komedisi sürecinde geçen yıllar boyunca Ergenekon, Susurluk vb. konularda Veli Küçük’e kaç adet soru sorulduğuna bakmalarında yarar var ya da boşverin bakmasınlar. Ama belki mahkemenin sulanmasını da Ergenekon sağlamış olabilir, burada gülünecek). Artık bizimkilerin varlığına kesinlikle iman edebilecekleri bir örgüt bulunmuştu. Toplumun daha geniş bir kesimi için de “Kurtlar Vadisi” dizisi, algı operasyonunun güçlendirilmesine yardım ediyordu. Buğulu gözlüklerin görülmesini engellediği Türkan Saylan, Kuddusi Okkır gibi kurbanlar hakkında burada bir şey yazmak istemiyorum. İnşallah başka yazıya. Sondaki listeye bu Ergenekon hikayesine takılanlar için de birkaç kitap koymak istiyorum.

Yalnız belirtmeden geçmek istemediğim bir konu var. Kendilerini uyaran ben ve benim gibi arkadaşların varlığında, sözüne değer vermeyi tercih ettikleri kişinin Tuncay Güney olması ayrıca ağırıma gidiyor. Yanlış anlaşılmasın, benim açımdan burada cinsel tercih konusu hiç önem taşımıyor, ama bizimkiler açısından sanki onun lehine bir pozitif ayrımcılık, bir kayırma kokusu alıyorum.

Balyoz faciasına da burada girmek istemiyorum. Çünkü Balyoz olayına bugün hala inanmakta olan birinin gözlerinin ancak Türk filmlerinde olabilecek bir mucizeyle bile açılabileceğini zannetmiyorum. (Sormayın, başıma bu da geldi, rastladım böyle birisine.)

Gelelim zurnanın zırt dediği yere: Referandum.

Başta YÖK olmak üzere ele geçirilmiş ya da işlerine gelen hiçbir 12 Eylül kalıntısı Anayasa maddesine dokunmayacak olan bu referandumda, eğer tek bir madde yer almamış olsaydı, diğer maddelerin içerikleri bizim arkadaşları hiç ilgilendirmeyecekti. Bu maddeyi anlamışsınızdır: 12 Eylül sorumlularının yargılanması. Bu madde görüldüğü anda spotlar, flaşlar bir anda patladı ve bizimkiler anında tamamen kör oldular.

İşin enteresan tarafı, körlüğe neden olan bu madde de AKP’nin kendi buluşu değil, ayakları kurşun yaralarıyla dolu olan Deniz Baykal ve CHP tarafından önerilmiş bir maddeydi. (“Bir insan bu kadar kurşunu kendi ayaklarına görevli değilse ya da bedavaya sıkar mı?” sorusu da kafamı kurcalıyor.)

Birer demokrasi atılımı olarak görünen diğer maddeler ise AKP’nin Cemaat’le ya da büyük burjuvaziyle yaptığı pazarlıkların ve de ağırlıklı olarak AB’nin baskılarının sonucunda oraya konmuştu. Örneğin HSYK’na ilişkin düzenlemeler, Cemaat+AKP koalisyonunun yargıyı tümüyle ele geçirme hamlesiydi. Sonradan “kullanışlı aptallar” tarafından “Ergenekoncular”a karşı kullanılan ve “o evetler sayesinde çıktınız” ifadesine yol açan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı ise, AKP’nin demokratlığı değil, Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yoğun baskısı sonucunda o referandumun maddeleri arasında yer almıştı.

Okuma bağlamında üzerinde durulması gereken bir diğer konu, gazete konusu. Bu tayfa, yayın hayatına atıldığı ilk günden itibaren, bir merkezden emir almışcasına Taraf okuru oldular. O zamana kadar belki arada sırada almakta oldukları Cumhuriyet, Radikal, Milliyet gibi gazeteleri derhal terkettiler. Bu tercihleri gözlerindeki buğulu gözlükleri aynı zamanda at gözlüğüne dönüştürdü. Böylece gelişmekte olan olaylar hakkında toplumun diğer kesimlerini temsil eden yayın organlarındaki yazıları görmezden geldiler. Kulaklarını da tıkayınca, kendileri çalıp kendileri oynayan gruplar oluşturdular.

Okuma, araştırma konusunun önemini ve bu çevrelerdeki tarihini vurgulamak amacıyla gelecek yazılardan birini Anektodlar sekmesi altında buna ayıracağım. O yazıyı okuyacak olanlar, ufak bir anıdan yola çıkarak, bu faaliyetin nereden nereye geldiğini daha iyi görebileceklerdir.

Hiç unutulmamalı ki, referandumdan çok önceki bir tarihte başlamıştı bu okumamazlık, bu bağnaz ve hatalı eğilim. Yine hiç unutulmamalı ki, o tarihte aralarında benim de olduğum bir sürü insan, bu eğilimin hatalı olduğu konusunda beyhude uyarılarda bulunduk. Heyhat, suçlandığımız ve aşağılandığımızla kaldık. Neyse tarih bizleri hiç beklenmeyecek kadar kısa sürede haklı çıkardı.

Böyle giderse konudan iyice uzaklaşma tehlikesi var. Kitap listesini verelim de kendinizi bir sınayın haydi sevgili YAE’ciler:

 1.   Balyoz – Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekleri
      Pınar Doğan-Dani Rodrik

 2.  Yargı, Cemaat ve Bir Darbe Kurgusunun İçyüzü
      Pınar Doğan- Dani Rodrik

     3. Samizdat                                   
         Soner Yalçın

     4. Teğmen         
         Mehmet Ali Çelebi                 

     5. Sivil Darbe        
         Ataol Behramoğlu
                 
     6. O Duvarın Ardında
         Atila Sertel                          

     7. Hedefteki Donanma
         Cem Gürdeniz                          

     8. Vatan Yahut Silivri
         Müyesser Yıldız
                          
     9. Baba Seni Neden Oraya Koydular
         Nedim Şener                 

  10. Kırmızı Cuma-Dink’in Kalemini Kim Kırdı?
        Nedim Şener        

  11. Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları                 
        Nedim Şener                 

  12. Ergenekon Belgelerinde F. Gülen ve Cemaat        
        Nedim Şener                 

  13. OOO Kitap - Dokunan Yanar                 
        Ahmet Şık                          

  14. Pusu Devletin Yeni Sahipleri                          
        Ahmet Şık                          

  15. Ergenekon Tezgahı                 
        Vedat Yenerer                 

  16.  Korku  (Hedef Belli: Korkun ve Susun)                                    
         Taylan Büyükşahin        

  17. Beraber  Yürüdük Biz Bu Yıllarda                 
        Yılmaz Özdil                 

  18. TSK’ya İndirilen Balyoz Digital Terör                 
        Y.S.Demirağ        

  19. Nefret-Malatya-Bir  Milli Mutabakat Cinayeti                 
        İsmail Saymaz                 

  20. Ergenekon Fay Hattında Erzincan                 

         Kemal Özdemir                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder