4 Şubat 2015 Çarşamba

Hrant'ın Arkadaşları (1)


Alman eğitiminin bize faturası, uzun cümleler, uzun yazılar oldu. Cümleleri de, yazıları da bir türlü kısaltamıyoruz. En azından ben yapamıyorum. Yine uzun bir yazı yazdım. Baktım, olmuyor. Uygun bir yerinden ikiye böldüm. Bütünlükleri bozulmadı gibi. Ama bilin ki, (1) ve (2) sıralı. Üşenmeyip ikisini de okuyacaksanız, önce buradan başlayın.


Ne yapmış, ne yapmamış bu “Hrant’ın Arkadaşları”? (1)


"Hrant'ın Arkadaşları"nın çoğunu tanımam”. Kendisi açıkça ifade etmiş olduğu için bir Ümit Kıvanç’ı tanıyorum, son balkon konuşmasını yaptığı için belki Murathan Mungan, belki çok yakın çalışmış oldukları için Aydın Engin, bir de (yakınlığı ileride açıklanacak) Ali Bayramoğlu olabilir. Baskın Oran da o fasileden sayılıyor. Aman, Etyen Mahçupyan’ı da unutmayalım. Diğerlerini hakikaten tanımıyorum. Ya da isimleri aklıma gelmiyor.

Önce açıklık getirmem gereken bir konu var: Bu blogtaki farklı yazılarda birkaç kez Ümit Kıvanç adına rasladınız. Hatta onun eski bir yazısını da hiç dokunmadan koymuştum bloğa (“Bir YAE’cinin Amansız Saldırısı” başlıklı yazı). Neden Ümit Kıvanç? Bir takıntı mı? Hayır, belki bir üzüntü kaynağı, ama takıntı değil benim için. En azından ben öyle olmadığını düşünüyorum. Üzüntümün nedeni, çok eski ve çok yakın bir arkadaşım olmasına rağmen, çok farklı noktalara düşmüş olmamız. Tahmin ederim, o benim şimdi durduğum noktayı bana kendi bakış noktasından yakıştırabiliyordur (darbeci filan diyerek), ama ben onun şimdi durduğu noktayı ona yakıştıramıyorum. Yani durum iki taraftan bakınca da kötü.

Bu yazımda da adının geçmesi, onun yakından tanıdığım bir olumlu özelliğinden ve bloğundaki bir yazısından ötürü. Biliyorsunuz, bugün artık yanlışlığı, kumpaslığı, teatralliği kanıtlanmış olan Ergenekon, Balyoz, OdaTV vb. davalar sırasında Baransu’nun, Taraf’ın ve savcıların yılmaz ve tavizsiz destekçileriydi Ümit Kıvanç ve arkadaşları. Aynı şekilde “yetmez, ama evet” tavrını da eski arkadaşlarından, yoldaşlarından nefret edebilecekleri kadar fanatikçe savundular. Keser döndü, sap döndü, gün geldi, hesap döndü. Hayat, onların nefret nesnesi olan ulusalcı, postal yalayıcı, darbeci eski arkadaşlarını, tarih açısından çok kısa sayılabilecek bir sürede haklı çıkardı. Bu eski arkadaşlar da yıllardır söyleyegeldikleri, ama duyuramadıkları şeyleri, "duyulmuyor ama belki okunur" diyerek, "tarihe not düşelim, unutulmasın bunlar" diyerek satırlara döktüler. Kitaplar, köşe yazıları, blog yazıları yazarak bu nefretçilerden özeleştiri, hatta özür beklediklerini vurguladılar. Çıt çıkmadı.

Allah biliyor, hâlâ zaafım olduğundan mıdır nedir, bu kitaplara ve yazılara bizimkilerden (bizimkiler derken, Birikim çevresi, çevreden bağımsız olarak da Ümit Kıvanç vb.) belki özeleştiri veya özür değil, ama şöyle şiddetli bir karşı saldırı beklemedim dersem yalan olur. Eskiden yaparlardı (Bak. Birikim-Aydınlık, Birikim-Birgün polemikleri vb.). Şimdiki bu sessizlik, bu görmezden gelme, muhatap almama tavırları bana yabancı. Bu halleri sonradan edinmiş “bizimkiler”.

Ama sonunda beklediğim, kısmen de olsa, gerçekleşti. Benim tanıdığım Ümit Kıvanç, eleştiriyi muhatap almamak gibi züppe bir tavıra girecek ya da ne bileyim, sahadan kaçacak bir adam değildir. Yukarıda bahsettiğim olumlu özelliği de budur. Belki kendisini henüz YAE konusunda bir şeyler söyleyecek durumda hissetmeyebilir, ama “Hrant’ın Arkadaşları” konusunda patladı. (Bak. “Hrant’ın Arkadaşları Kadar Taş Düşsün Kafanıza” başlıklı yazı, “riyatabirleri. blogspot.com”). Aslında bu patlamanın bir benzerini, en başarılı olduğu mizahi hattâ biraz da sarkastik bir üslupla Şubat 2012 tarihinde Marksist.org’da da yapmış, ama ben onu atlamışım (“Hem Cemaat’e Hem Ergenekon’a Çalışıyoruz” başlıklı yazı). Tabii bugün okunduğunda aynı mizah tadını almak zor, ben üzülerek okudum.

Kıvanç, “Hrant’ın Arkadaşları” grubunun dönem dönem artan ve eksilen sayıda kişilerden oluştuğunu, son dönemde ise mail grubunda isimleri bulunan toplam on dokuz kişiden ibaret olduğunu belirtiyor.

Kıvanç ayrıca, “Hrant'ın Arkadaşları adına alınmış, uygulanmış -adalet mücadelesi dışında- herhangi bir siyasî tavır, tercih vs. yok. Şimdiye kadar aramızdan kimse başka mevzulardaki tavrını, tercihini Hrant için verilen adalet mücadelesine karıştırmadı. Siyasî konularda hepimizin her zaman aynı şeyi düşündüğü söylenemez” iddiasında bulunuyor.

Dediğim gibi, çoğunu tanımıyorum, ama bu grubu oluşturanların yakın siyasi görüşlere sahip olduklarına, özellikle de “yetmez, ama evet” tavrında çok yakın düşmüş olduklarına ilişkin kuvvetli bir kanaate sahibim. Tamam, bu bir varsayım. Haksız da olabilirim. Eğer öyleyse en azından biri çıkıp ben YAE’ci değilim desin. Derhal özür dilemesini de bilirim.

Ama 2015 yılının 25 Ocak tarihinde yazılan bir yazıda, hâlâ nefret kategorilerini “Ergenekoncusu, AKP’lisi, ulusalcı Türk solcusu” olarak sıralayabilirken, hâlâ o destandan (artık bir dava adı değil, malum) böylesine nefretle bahsedebilen bir zihniyetin, örneğin “yetmez, ama evet” karşıtı birilerine o "arkadaş” grubu içinde nefes aldırabileceğine katiyen inanamam. 

"Ulusalcı Türk solcusu” derken de büyük ihtimalle “Türk Solu” adlı ne idüğü belirsiz gruptan yola çıkarak, tüm sola laf edebilmek amaçlanıyor gibi geldi bana. Şimdi gel de hatırlama, Ergenekon olarak adlandırılan davada da savcılar, o ufacık grubun Ankara’daki Cumhuriyet yürüyüşünde açmış olduğu “Ordu Göreve” pankartını bahane ederek, tüm dava sanıklarını ve onların destekçilerini “darbeci” olarak suçlama fırsatını kaçırmamışlardı. YAE’ciler de hemen bu fırsatın üzerine atladılar ve kendilerine karşı çıkan, uyaran tüm solcu kesimlere (yalnızca Türk Solu’na değil) ağızlarını doldura doldura “darbeci” demekten büyük zevk aldılar. Hrant’ın avukatlarının ve bazı arkadaşlarının, cinayetin o davaya bağlanması için gösterdikleri çabalar, 26 Ocak 2015 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Orhan Bursalı’nın “Soykırım, Ergenekon, Hrant’ın Arkadaşları” başlıklı yazısında gerçek alıntılarla görülebilir.

Bursalı'nın yazısına büyük ölçüde katılıyorum. Cinayetin Ergenekon'a bağlanması gayretleri, esas faillerin, onların dahil oldukları örgütlenmenin ve daha da önemlisi, esas varılması gereken yerin ortaya çıkarılmasını engelledi. İktidarın ve Cemaat'in, Zekeriya Öz'ün değirmenine bilmeden su taşıdı bu arkadaşlar.

Yani onlar tarafından "darbeci vb." suçlamalarla karşılaşmış olan kişilerin, bu suçlamalarda bulunanların “Cemaat’le iş tutuyor olmalarından” şüphelenmesi çok da anormal görünmüyor bana. En azından bazı "arkadaşlar"ın şimdiki konum ya da pozisyon alışları, gerçekten de "acaba birileri bu çocukları yanlış yönlerdirmiş olabilir mi" dedirtiyor. Eğer birilerince “Cemaat destekçisi” olmakla suçlanmak ağırınıza gittiyse, "yahu, bizim kim olduğumuzu bilmiyor musunuz, bizi tanımıyor musunuz” filan diyecekseniz, aynı soruları “darbeci” olarak damgaladığınız insanların da size sorabileceğini öngörmelisiniz.

Bak yine sinirlendim, durup dururken. Bugün artık YAE’cilerin ya da “Hrant’ın Arkadaşları”nın böylesi yazılar yazıp, “işte onlar bize şöyle dedi, bunlar bize böyle dedi, adi ulusalcı Türk solcuları şunu yaptı, Ergenekoncular bunu yaptı” diyeceklerine, “bizim siyasi görüşümüz temelde hatalıymış, bütün olayları yanlış değerlendirdik, özeleştiri veriyoruz, arada olayı doğru tespit etmiş olanlara ettiğimiz küfürler, hakaretler için özür diliyoruz” demeleri gerekiyor. Yoksa ağzı olan konuşuyor, bilgisayarı olan yazıyor. Gelinen nokta ortada. Şimdi yeniden sakinleşelim ve artık yazıyı bitirelim.

Hakkını vermeliyim, aslında Ümit Kıvanç’ın yazısı, aradaki birkaç ağır sözcüğü çıkaracak olursak, ondan pek de beklenmeyecek ölçüde adeta alttan alan, grubun kendisine atfedilen günah ve sorumluluklardan münezzeh olması gerektiğini savunan, yani bir saldırıdan ziyade bir örtülü savunma havasında bir yazı.

Yazının öyle bir havası var ki, sanki durumu tüm topluma açıklamanın yanısıra “iftiracılara, uydurukçulara, irili ufaklı bezirganlara” (Ü.K.) da bir şeyler açıklamaya, öğretmeye çalışıyor. Bence önceki yazılarına göre çok olumlu bu tavır.

Kavga, kavga, nefret, nefret, nereye kadar? 

Dinleyin! Bu gelmekte olan faşizmin ayak sesleri!



Sağlıcakla kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder