Daha mürekkebi kurumadan
Bu deyimin bilgisayara nasıl uygulanabileceğini
bulamadım. Ama bunu kullanmamı gerektirecek bir şey oldu. Çağlayan Adliyesi
olayı üzerine yazdığım yazının daha mürekkebi kurumadan dün akşamüstü Emniyet
Müdürlüğü’ne saldırı gerçekleşti.
Baştan vurgulamam gereken bir şey var. Silahlı eylemin
her türlüsüne karşıyım. Bu yazıyı lütfen bu kabulle okuyun. Silahı yalnızca öz savunma
için mazur görürüm. Artık bunun da kusuruna bakılmaz herhalde.
Belki böyle bir yazıda zevzeklik olarak görülebilir, ama şimdi
anlatacaklarım yaşanan gelişmelerle bir paralellik gösteriyor. Kurtlar Vadisi
dizisinin ilk dönem bölümlerinden birinde dizinin kahramanı Polat Alemdar,
tanımadığı bir adamı neden öldürdüğünü amirine anlatıyor: “Birini aynı gün
sokakta iki kez görürsem, tesadüf der geçerim. Ama üçüncü kez görürsem,
tesadüftür demem, öldürürüm.”
Bunu bir kenarda tutalım.
Önce dünkü eylemden başlıyorum: İlk açıklamalara göre
genç kadın Emniyet Müdürlüğü’ne uzun namlulu otomatik bir silahla ateş açmış,
karşı ateşle vurularak öldürülmüş, üzerinde o silahın dışında iki adet bomba ve
bir tabanca çıkmıştı.
Sonraki açıklamalarda ise kadının önce iki bomba attığı,
bunların patlamadığı, bunun üzerine otomatik silahla ateş açtığı ve vurulduğu
açıklandı. Daha sonra ortaya çıkan kamera görüntülerinde bombaların atıldığı
görünmüyor.
Bu akşam yayınlanan en son ve oldukça net görüntülerde
ise genç kadın koşarken bir yandan ateş ediyor, şarjör boşalınca silahı sırtına
almaya, bir yandan da belindeki torbadan bir şey çıkarmaya uğraşıyor. Bu sırada
sadece koştuğu yöne baktığından, yan ve arka taraflardaki polisleri fark
etmiyor ve onların açtığı ateşle vuruluyor.
Bu örgüt, eylemlerine devam edecek olursa ve ben de bu
tür yazılar yazmaya devam edersem, her an başım belaya girebilir. Teknik açıdan
hatalarını vurguluyorum ya, bir aklıevvel çıkacak “sen bunları nereden
biliyorsun lan” diyecek.
Cevabı şimdiden vermeye çalışayım: Sadece sekiz ay
olmasına rağmen ağır bir askerlik yaptım. Zevzek bir general, ordonatçıların ön
sırada görev yapıyor olmalarından dolayı en az komandolar kadar dövüşebilmeleri
gerektiği tezini ortaya atmıştı ve biz bu tezin ilk kurbanlarıydık. Tek faydası
sekiz ayda on altı kilo vermemdi.
Ayrıca fırsat buldukça II.Dünya Savaşı belgeselleri,
savaş filmleri ve polisiye filmler seyrederim. Biraz da zeki bir herif olduğum
söylenir.
Gelelim bu eylemdeki temel hatalara:
Bu türden bir saldırıda hedefe mümkün olabildiğince
yaklaşılır, önce bombalar atılır, çıkan karışıklıktan yararlanarak da ateş
açılır. İlk açıklama doğruysa, yani kadın eylemci, ateşe başlamadan bombaları
attıysa bunların patlamadığı kesin.
Dolmabahçe saldırısından sonra ikinci patlamayan bomba vakası(!). Ayrıca
ateşe başladığı nokta hedefe o kadar uzak ki, bombaları oradan atmaya kalksa,
hedefe yetiştirebilmesi imkansız. Zaten son görüntülerde, önce ateş ettiği,
şarjöründe mermi bitince torbaya el attığı görülüyor. O torbadan bomba
çıkartmak da pek kolay değil, ayrıca zaten çok geç kaldığı da ortada.
Otomatik silahla ilgili de bir iki şey söylemek
gerekiyor. Yüzlerce filmde görmüşsünüzdür, bu tip saldırıların öncesinde kullanılabilir
mermi sayısını artırabilmek için, iki şarjör ters yönde bantlanır. Birincisi
boşalınca ters çevirip ikinciyi takmak kolaydır. Yok eğer fazla mermi atmak
gerekmiyorsa, silah kadının yaptığı gibi sırta atılırken düzgün durması için
uğraşmamak ya da kayışa dolanmamak için yere atılır. Nasıl olsa o kişinin o
silahı bir daha kullanma şansı olmayacaktır.
Otomatik silahla ilgili bir diğer önemli konu: Resimden
anlaşıldığına göre kullanılan silah, bir AK 47 (Kalaşnikov). O boyutlarda bir
silahla durduğu yerde seri ateş etmeye kalkan bir kişi, ilk mermiyi hedefe
isabet ettirebilse bile, sonrakileri düzgün bir hareketle gökyüzüne saçacaktır.
Çünkü seri atış sırasında tüfeğin namlusu güçlü bir şekilde yukarıya kalkar.
Düz tutmak için gereken güç miktarını ayarlayabilmek ve şarjördeki tüm
mermileri hedefe isabet ettirmek, çok uzun ve masraflı eğitimleri gerektirir.
Bunu bir yandan da koşarken yapabilmek ise çok zordur. Hele incecik bir kadının
bunu yapabilmesi neredeyse imkânsızdır. Nitekim eylemci de ateş ederken sağa
sola savrulmaktadır adeta. Bir yandan Leyla Halit’ten başlayarak farklı
örgütlerdeki kadın militanların resimlerinde AK 47’nin görülüyor olmasının
yarattığı romantizm (!), diğer yandan da başka silahlara göre çok daha kolay
elde edilebiliyor olması, bu silahı öne çıkarmaktadır.
Eylemcinin hedefi ölmek olmamalıdır. Öyle olsaydı, Leyla Halit katıldığı bir sürü eylemden sonra bugün sağ olamazdı. |
Bence bu eylemdeki hataların en büyüğü ise, orada yeterince
keşif yapılmamış olması. Bu hemen anlaşılıyor. Emniyet Müdürlüğü’nün olduğu
bölgede hemen her saatte bina dışında onlarca sivil polise rastlamak mümkün.
Sigara içmeye çıkan, karşıdaki büfeden ya da bakkaldan bir şey almaya giden,
mesaiye gelen, mesaisi biten bir dolu polis olacaktır etrafta. Tek bir eylemci,
tek bir hedefe yönelik olarak koşarken etrafını göremeyeceğinden, her yönden
bir sürü atışa maruz kalması normal. Bu nedenle örgütler bu tür saldırılarda
aksi yönlere ateş eden iki eylemci kullanır. Görüntülerde de eylemcinin arkadan
vurularak düştüğü belli oluyor.
Şimdi sıra Polat örneğinde;
Adliye’deki eylemde rol alanlardan birinin aynı örgütün
üyesi olan ağabeyinin, dönemin Başbakanı binada yokken, AKP Genel Merkezi’ne
roket saldırısında bulunmuş olmasını es geçelim. Emniyet saldırısında ölen
kadın militanın, aynı örgüt tarafından Sultanahmet bombacısı olarak ilan edilip
sonra “pardon, o değilmiş” denmesini de saymayalım. Dolmabahçe Sarayı
saldırısını birinci rastlama olarak kabul edebiliriz. Bombalar patlamamış, uzun
namlulu silah ateş almamıştı, tabancası da tutukluk yapmıştı. Eylemciyi orada
nöbet tutan ve hedef olan süs polisleri silah kullanmadan yakalamışlardı.
Adliye baskını da ikinci rastlama olsun. Emniyet saldırısı da üçüncü
rastlamadır ve artık yeter. Bu örgüt gerçekten bağımsız bir örgüt ise
eylemlerine derhal son vermeli ve kendini feshettiğini açıklamalıdır.
Birincisi; beceriksiz ve kesinlikle eğitimsiz oldukları
görülen bu kadrolarla gerilla filan yapılmaz. Bu oyun değil. Gencecik insanlar
ölüyor. Sokaktan geçen masum insanların ölme ihtimali kesinlikle daha fazla.
İkincisi; neden Dolmabahçe Sarayı? Neyin simgesi? Neden
AKP Merkez Binası, neye yarayacak? Neden ilk kez dosyada ilerleme kaydetmiş bir
savcı? Neden Berkin Elvan’ın adı? Şimdiye kadar bir dosya ilerlemedi diye yapılmış
bir intihar eylemi var mı? Neden Emniyet Müdürlüğü sokakları? Neye yarar?
Üçüncüsü; her nedense bu örgütün eylemleri zamanlama
bakımından hep manidar. Hep aynı mihrakların ihtiyacı olduğunda eylem yapıyor.
Onlar da bunu “sokağa çıkanı vururum ha” demek için kullanıyor.
Polatsal rastlamalar dışında bu eylemlerin ilkinde
(Adliye eyleminde) çok ilgi çeken önemli bir ayrıntı daha var. Yine “ben
demiştim şerefsizim”, ama kanıtlayamam, çünkü zamanında yazmadım. Bugün Tğm.
Mehmet Ali Çelebi (Sokrates) katıldığı programda söyleyince havalara fırladım.
Sekiz saatlik eylem süresince eylemciler fotoğraflar çekip yayınladılar, bir TV
istasyonuyla bağlantı kurup canlı yayın yaptılar. Dışarıda kimsenin aklına çok
sevilen Jammer aygıtı gelmedi. Halbuki binaya giren polislerden birinin sırtındaki
jammer gayet net görünüyordu. Sayın Başbakan’ın daha sonra bu konuda yaptığı
açıklama da müthişti. O telefon sayesinde yurtdışındaki merkezlerini tespit
ediyorlarmış. Eee, sonra netçen? Şimdiye kadar içeriyle, paralelle uğraşmaktan,
DHKC’nin yurtdışındaki yerlerini bulamadınız mı? Ayıp oluyor. Aklımıza hakaret
çok ayıp oluyor.
Aynı cümleyi örgüte karşı da kullanıyorum. Aklımıza ayıp
oluyor. Bir de tabii devrimci mirasa ayıp oluyor. Bu memleket bir sürü örgüt
gördü, ama bu kadar Polat rastlamalısını görmedi.
Seçimlere kadarki dönem, her türlü provokasyona açık.
İktidarı kaybetmemek için her şeyi göze almış bir yönetimle karşı karşıyayız.
Direk devletten ya da taşaron sağ örgütlerden gelebilecek provokasyonlara karşı
şerbetli olamasak bile, nasıl tavır alabileceğimizi daha kolay belirleriz. Ama
adında “devrimci” geçen bir örgüt, rastlantısal olarak yine böyle saçma sapan
bir eylem gerçekleştirirse, bu işleri çok karıştıracak ve onu taşaron olarak
görenler kesinlikle haklı çıkacaklardır.
Sağlıcakla kalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder