2 Nisan 2015 Perşembe


Daha mürekkebi kurumadan


Bu deyimin bilgisayara nasıl uygulanabileceğini bulamadım. Ama bunu kullanmamı gerektirecek bir şey oldu. Çağlayan Adliyesi olayı üzerine yazdığım yazının daha mürekkebi kurumadan dün akşamüstü Emniyet Müdürlüğü’ne saldırı gerçekleşti.

Baştan vurgulamam gereken bir şey var. Silahlı eylemin her türlüsüne karşıyım. Bu yazıyı lütfen bu kabulle okuyun. Silahı yalnızca öz savunma için mazur görürüm. Artık bunun da kusuruna bakılmaz herhalde.

Belki böyle bir yazıda zevzeklik olarak görülebilir, ama şimdi anlatacaklarım yaşanan gelişmelerle bir paralellik gösteriyor. Kurtlar Vadisi dizisinin ilk dönem bölümlerinden birinde dizinin kahramanı Polat Alemdar, tanımadığı bir adamı neden öldürdüğünü amirine anlatıyor: “Birini aynı gün sokakta iki kez görürsem, tesadüf der geçerim. Ama üçüncü kez görürsem, tesadüftür demem, öldürürüm.”

Bunu bir kenarda tutalım.

Önce dünkü eylemden başlıyorum: İlk açıklamalara göre genç kadın Emniyet Müdürlüğü’ne uzun namlulu otomatik bir silahla ateş açmış, karşı ateşle vurularak öldürülmüş, üzerinde o silahın dışında iki adet bomba ve bir tabanca çıkmıştı.

Sonraki açıklamalarda ise kadının önce iki bomba attığı, bunların patlamadığı, bunun üzerine otomatik silahla ateş açtığı ve vurulduğu açıklandı. Daha sonra ortaya çıkan kamera görüntülerinde bombaların atıldığı görünmüyor.

Bu akşam yayınlanan en son ve oldukça net görüntülerde ise genç kadın koşarken bir yandan ateş ediyor, şarjör boşalınca silahı sırtına almaya, bir yandan da belindeki torbadan bir şey çıkarmaya uğraşıyor. Bu sırada sadece koştuğu yöne baktığından, yan ve arka taraflardaki polisleri fark etmiyor ve onların açtığı ateşle vuruluyor.

Bu örgüt, eylemlerine devam edecek olursa ve ben de bu tür yazılar yazmaya devam edersem, her an başım belaya girebilir. Teknik açıdan hatalarını vurguluyorum ya, bir aklıevvel çıkacak “sen bunları nereden biliyorsun lan” diyecek.

Cevabı şimdiden vermeye çalışayım: Sadece sekiz ay olmasına rağmen ağır bir askerlik yaptım. Zevzek bir general, ordonatçıların ön sırada görev yapıyor olmalarından dolayı en az komandolar kadar dövüşebilmeleri gerektiği tezini ortaya atmıştı ve biz bu tezin ilk kurbanlarıydık. Tek faydası sekiz ayda on altı kilo vermemdi.

Ayrıca fırsat buldukça II.Dünya Savaşı belgeselleri, savaş filmleri ve polisiye filmler seyrederim. Biraz da zeki bir herif olduğum söylenir.

Gelelim bu eylemdeki temel hatalara:

Bu türden bir saldırıda hedefe mümkün olabildiğince yaklaşılır, önce bombalar atılır, çıkan karışıklıktan yararlanarak da ateş açılır. İlk açıklama doğruysa, yani kadın eylemci, ateşe başlamadan bombaları attıysa bunların patlamadığı kesin.  Dolmabahçe saldırısından sonra ikinci patlamayan bomba vakası(!). Ayrıca ateşe başladığı nokta hedefe o kadar uzak ki, bombaları oradan atmaya kalksa, hedefe yetiştirebilmesi imkansız. Zaten son görüntülerde, önce ateş ettiği, şarjöründe mermi bitince torbaya el attığı görülüyor. O torbadan bomba çıkartmak da pek kolay değil, ayrıca zaten çok geç kaldığı da ortada.

Otomatik silahla ilgili de bir iki şey söylemek gerekiyor. Yüzlerce filmde görmüşsünüzdür, bu tip saldırıların öncesinde kullanılabilir mermi sayısını artırabilmek için, iki şarjör ters yönde bantlanır. Birincisi boşalınca ters çevirip ikinciyi takmak kolaydır. Yok eğer fazla mermi atmak gerekmiyorsa, silah kadının yaptığı gibi sırta atılırken düzgün durması için uğraşmamak ya da kayışa dolanmamak için yere atılır. Nasıl olsa o kişinin o silahı bir daha kullanma şansı olmayacaktır.

Otomatik silahla ilgili bir diğer önemli konu: Resimden anlaşıldığına göre kullanılan silah, bir AK 47 (Kalaşnikov). O boyutlarda bir silahla durduğu yerde seri ateş etmeye kalkan bir kişi, ilk mermiyi hedefe isabet ettirebilse bile, sonrakileri düzgün bir hareketle gökyüzüne saçacaktır. Çünkü seri atış sırasında tüfeğin namlusu güçlü bir şekilde yukarıya kalkar. Düz tutmak için gereken güç miktarını ayarlayabilmek ve şarjördeki tüm mermileri hedefe isabet ettirmek, çok uzun ve masraflı eğitimleri gerektirir. Bunu bir yandan da koşarken yapabilmek ise çok zordur. Hele incecik bir kadının bunu yapabilmesi neredeyse imkânsızdır. Nitekim eylemci de ateş ederken sağa sola savrulmaktadır adeta. Bir yandan Leyla Halit’ten başlayarak farklı örgütlerdeki kadın militanların resimlerinde AK 47’nin görülüyor olmasının yarattığı romantizm (!), diğer yandan da başka silahlara göre çok daha kolay elde edilebiliyor olması, bu silahı öne çıkarmaktadır.


        Eylemcinin hedefi ölmek olmamalıdır. Öyle olsaydı, Leyla Halit katıldığı bir  sürü eylemden sonra bugün sağ olamazdı.

Bence bu eylemdeki hataların en büyüğü ise, orada yeterince keşif yapılmamış olması. Bu hemen anlaşılıyor. Emniyet Müdürlüğü’nün olduğu bölgede hemen her saatte bina dışında onlarca sivil polise rastlamak mümkün. Sigara içmeye çıkan, karşıdaki büfeden ya da bakkaldan bir şey almaya giden, mesaiye gelen, mesaisi biten bir dolu polis olacaktır etrafta. Tek bir eylemci, tek bir hedefe yönelik olarak koşarken etrafını göremeyeceğinden, her yönden bir sürü atışa maruz kalması normal. Bu nedenle örgütler bu tür saldırılarda aksi yönlere ateş eden iki eylemci kullanır. Görüntülerde de eylemcinin arkadan vurularak düştüğü belli oluyor.

Şimdi sıra Polat örneğinde;

Adliye’deki eylemde rol alanlardan birinin aynı örgütün üyesi olan ağabeyinin, dönemin Başbakanı binada yokken, AKP Genel Merkezi’ne roket saldırısında bulunmuş olmasını es geçelim. Emniyet saldırısında ölen kadın militanın, aynı örgüt tarafından Sultanahmet bombacısı olarak ilan edilip sonra “pardon, o değilmiş” denmesini de saymayalım. Dolmabahçe Sarayı saldırısını birinci rastlama olarak kabul edebiliriz. Bombalar patlamamış, uzun namlulu silah ateş almamıştı, tabancası da tutukluk yapmıştı. Eylemciyi orada nöbet tutan ve hedef olan süs polisleri silah kullanmadan yakalamışlardı. Adliye baskını da ikinci rastlama olsun. Emniyet saldırısı da üçüncü rastlamadır ve artık yeter. Bu örgüt gerçekten bağımsız bir örgüt ise eylemlerine derhal son vermeli ve kendini feshettiğini açıklamalıdır.

Birincisi; beceriksiz ve kesinlikle eğitimsiz oldukları görülen bu kadrolarla gerilla filan yapılmaz. Bu oyun değil. Gencecik insanlar ölüyor. Sokaktan geçen masum insanların ölme ihtimali kesinlikle daha fazla.

İkincisi; neden Dolmabahçe Sarayı? Neyin simgesi? Neden AKP Merkez Binası, neye yarayacak? Neden ilk kez dosyada ilerleme kaydetmiş bir savcı? Neden Berkin Elvan’ın adı? Şimdiye kadar bir dosya ilerlemedi diye yapılmış bir intihar eylemi var mı? Neden Emniyet Müdürlüğü sokakları? Neye yarar?

Üçüncüsü; her nedense bu örgütün eylemleri zamanlama bakımından hep manidar. Hep aynı mihrakların ihtiyacı olduğunda eylem yapıyor. Onlar da bunu “sokağa çıkanı vururum ha” demek için kullanıyor.

Polatsal rastlamalar dışında bu eylemlerin ilkinde (Adliye eyleminde) çok ilgi çeken önemli bir ayrıntı daha var. Yine “ben demiştim şerefsizim”, ama kanıtlayamam, çünkü zamanında yazmadım. Bugün Tğm. Mehmet Ali Çelebi (Sokrates) katıldığı programda söyleyince havalara fırladım. Sekiz saatlik eylem süresince eylemciler fotoğraflar çekip yayınladılar, bir TV istasyonuyla bağlantı kurup canlı yayın yaptılar. Dışarıda kimsenin aklına çok sevilen Jammer aygıtı gelmedi. Halbuki binaya giren polislerden birinin sırtındaki jammer gayet net görünüyordu. Sayın Başbakan’ın daha sonra bu konuda yaptığı açıklama da müthişti. O telefon sayesinde yurtdışındaki merkezlerini tespit ediyorlarmış. Eee, sonra netçen? Şimdiye kadar içeriyle, paralelle uğraşmaktan, DHKC’nin yurtdışındaki yerlerini bulamadınız mı? Ayıp oluyor. Aklımıza hakaret çok ayıp oluyor.

Aynı cümleyi örgüte karşı da kullanıyorum. Aklımıza ayıp oluyor. Bir de tabii devrimci mirasa ayıp oluyor. Bu memleket bir sürü örgüt gördü, ama bu kadar Polat rastlamalısını görmedi.

Seçimlere kadarki dönem, her türlü provokasyona açık. İktidarı kaybetmemek için her şeyi göze almış bir yönetimle karşı karşıyayız. Direk devletten ya da taşaron sağ örgütlerden gelebilecek provokasyonlara karşı şerbetli olamasak bile, nasıl tavır alabileceğimizi daha kolay belirleriz. Ama adında “devrimci” geçen bir örgüt, rastlantısal olarak yine böyle saçma sapan bir eylem gerçekleştirirse, bu işleri çok karıştıracak ve onu taşaron olarak görenler kesinlikle haklı çıkacaklardır.

Sağlıcakla kalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder