Ben dediydim şerefsizim
Bu ifade bence sorumluluk sahibi bir insanı, “aldatılmışız,
o günkü koşullar bla, bla” diyenlere ya da hatalı olduğu kanıtlanmasına rağmen pişkince
hiç sesini çıkarmayanlara göre, çok daha yıpratan, üzen bir ifade. Çünkü insan
bir vicdan azabı duyuyor. “Dediydim de ne oldu, engelleyebilir miydim ki, acaba
elimden daha fazla bir şey gelir miydi” gibi cevapsız kalmaya mahkûm sorular
hücum ediyor insanın kafasına.
Bloğumda 15 Ocak 2015 tarihinde yayınlamış olduğum “ülke
garip bir terörün pençesinde” başlıklı bir yazım var. Bu türden eylemlerin
giderek artabileceği üzerine öngörüyü o yazıda yapmışım. Yine o yazıda, dünkü
eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen örgüte birtakım uyarılarda da bulunmuşum.
Eğer o yazıda üzerine fikir yürüttüğüm eylemleri ve dünkü
eylemi gerçekten bu örgüt yaptıysa, benim kendilerinden bir ricam olacak: “Durun,
ne olur başka bir eylem yapmayın!; Yaptığınız her eylem çok olumsuz sonuçlar
doğuruyor." Dolmabahçe saldırısı bir rezillik, Sultanahmet bombacısı bizden
deyip sonra şişmek bir başka rezillik, bunlardan önce sokakta yürüyen trafik
polisini vurup, kendisi de yaralanan kızın sedyede sloganlar atması bir başka
komiklik. Onun için ne olur bir durun, biraz okuyun, eskilerden birilerini
bulup sorun. Ne bileyim, ya da örgütü dağıtın. Herkes daha akıllı yönetilen
başka örgütlere katılsın.
Dolmabahçe saldırısında da dünkü eylemde de eylemcilerin ana
teması sevgili Berkin idi. Tamam, Berkin’imiz kanayan bir yara. Ama bu tür
eylemler bu davaya olumlu bir katkı sağlamıyor. Aksine zarar veriyor. On beş
yaşında haince öldürülmüş bir çocuğu terörist olarak niteleyen, annesini
meydanlarda yuhalatan zihniyete, kullanabileceği yeni kozlar sunuyor.
Eylemin kendisi de çok sorunlu. Bir defa hedef olarak
seçilen savcı, bu dosyayı yeni almış olduğu halde en önemli ve anlamlı
ilerlemeyi gerçekleştirmiş olan insan. Bu çapta bir eylem yapacak örgütün bunu
biliyor olması gerekir. Eylemci gençler ise bu konuda hiçbir eğitime sahip
olmadıkları, hatta bu konuda hiçbir film bile seyretmedikleri anlaşılan
çocuklar. Hatalar üzerine fazla bir şey söylemek istemiyorum. Ama bu hatalar
hem gençlerin boş yere ve beceriksizce ölmelerine hem de bir örgütün alay
konusu olmasına yol açıyor.
Etkili ve sonuç alınabilecek bir rehine eylemi ancak daha
önceki eylemleri nedeniyle kendisinden ürkülen bir örgüt tarafından yapılırsa
belki başarılı olabilir. “Belki” diyorum, çünkü emniyet güçleri bu tür eylemler
konusunda eylemcilere göre çok daha uzmanlaşmış durumda. Ayrıca Batı ülkeleri
dahil olmak üzere hemen tüm ülkelerde, eylemcileri etkisiz (!) hale getirirken kaç
rehinenin öldüğüne pek bakılmıyor. Emniyet güçlerinin de, siyasi iradelerin de
eğilimi bu yönde.
Yine belki başarılı olunabilecek bir rehine eylemi türüne
tarihten bir örnek verebiliriz. Ilich Ramirez Sanchez, ki dünya onu Carlos
adıyla tanır, Viyana’da OPEC bakanlar toplantısını basmış ve tüm bakanları rehin
almıştı. Pazarlıklar sırasında dönemin Avusturya Başbakanı Kreisky’e hitaben
çok hoşuma giden ve hâlâ unutmadığım bir laf etmişti Carlos: “Kreisky’e
söyleyin, bütün numaraları bilirim”. Sonra da bakanlarla birlikte bir otobüse
binip havaalanına gitmiş ve hazır bekletilen uçağa atlamıştı. Başarının nedenlerinden biri
eylemcinin Carlos olması, diğeri de rehin alınan kişilerin toplam değerinin parayla
ölçülemeyecek olmasıydı.
Farkındaysanız, şimdiye kadar gerçekten var olan ama
beceriksiz bir örgüt üzerine kurmuştum yazıyı. Şimdi olaya bir başka noktadan bakalım.
İki soru: Bu örgüt eylemlerini nasıl zamanlarda yapıyor? El Cevap: Manidar
zamanlarda. Tüm cinayet romanlarında
katili bulmak için sorulması gereken ilk soru nedir? El Cevap: Kime yaradı?
Eğer dava foslamış olmasaydı ve Ergenekon diye bir örgütlenmenin varlığı kesin
kanıtlanmış olsaydı, hiç tereddüt etmeden bu işleri de Ergenekon yürütüyor
diyebilirdik. Ama o yokmuş. Acaba Mergenekon mu var? Ne dersiniz?
Sağlıcakla kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder