27 Nisan 2015 Pazartesi

Dönülmez akşamın ufkundayız, 


vakit çok geç, Baransu geldi!


Uzun zamandır içimde bir sıkıntı vardı. Sevgili liberal aydınlarımız, HDP’ye destek vereceklerini kitleler halinde açıklamaya başladıklarından beri de iyice rahatsız hissetmeye başlamıştım kendimi. Üstüne üstlük bunların bir kısmı, destek vermenin de ötesinde, militan HDP’liler haline gelmekteydi. Adeta bir déjà vu yaşıyorduk.

Aynen referandum öncesindeki gibi, bu defa da HDP’ye karşı söylenen en ufak bir söz, en ufak bir eleştiri, “vesayetçi”, “antidemokratik”, “Kürt düşmanı”, “ulusalcı” vb. yaftalara hedef olunması için yeterliydi.

Yaşanmakta olan bütün gelişmelere ve kendilerine yöneltilen tüm eleştirilere rağmen, YAE konusunda bir özür ya da özeleştiriye asla yanaşmayan bu kişiler, bir kez daha bu kadar net bir tavır almaya nasıl cesaret  edebiliyorlardı? Onlar açısından ne değişmişti? Kılavuzlarını mı değiştirmişlerdi ki, burunlarının bu sefer temiz kalacağına güveniyorlardı? İdeolojik bakış, duruş ve tavırlarını tümüyle gözden geçirip, kendilerini sessizce hatalarından mı arındırmışlardı? Peki, bu sessizce yapılabilir miydi? Yine yanılmaları durumunda, bir kez daha yüzsüzlüğe verip, pardon bile demeden geçiştirmeyi mi hedefliyorlardı?

Kafam bu sorularla meşgulken, öldürücü darbe geldi. Hepimizin pek sevdiği ve takdir ettiği (!) mümtaz şahsiyet Mehmet Baransu, tutukluluğunun 51’inci gününde ilginç bir özeleştiri yapmıştı. Böylece de ahlaken birilerinin fena halde önüne geçmiş ve zaten niyetleri olmamasına rağmen muhtemel özür ve özeleştiri fırsatlarının önüne kalın bir set çekmişti. Sevgili liberallerimiz ve YAE’cilerimiz bir gün aydınlanıp özeleştiri vermeye kalksalar bile, artık Mehmet Baransu’nun arkasında kalmış olacaklardı.

Bu kadar laf ettikten sonra Baransu’nun eleştirisini okumamış olanlar için buraya koymamak olmaz. Tabii, herhangi bir muhtemel çamura karşı, özeleştirinin tamamını koyacağım. Bekleneceği gibi mümtaz karakterinin olmazsa olmazı birtakım demagojik numaralara da başvurmuş, bunları italik vereceğim, ama herhangi bir sansür olmayacak.  

***********************************************************

İşte Baransu karşınızda:


“Darbe planını ve seminerini haber yapmak, tek başıma örgüt kurup yönetmek, kurduğum örgüte üye olmak suçlamasıyla 51 gündür tutukluyum. ‘Sizi önümüze getiren irade tutuklanmanızı istiyor Mehmet Bey’ diyen ‘hukukçular’ başı öne eğik, gözlerime bakamadan tutuklama kararı verdi. ‘Kır kapıyı, içeri gir, Baransu’yu al, biz Meclis’te çoğunluğa sahibiz, yaptığını suç olmaktan çıkarırız’ diyen zihniyet kararı çoktan vermişti çünkü. Susmayacağımı, susturamayacaklarını biliyorlardı. Hücrede ve tek başımayım. Ülkemin çığırından çıkışını, hukuktan kopuşunu, anayasal düzenin yıkılışını ibretle izliyorum… Topluma ve ülkeye karşı işledikleri suçların, yolsuzlukların hesabı sorulamasın diye bir ülkenin yakılışını izliyorum. Tarihe ibretle anılacak günahlar bırakıyorlar. Bu ortamda kader benim inzivaya çekilmeme hükmetti…
İnzivada, hücremde iç muhasebemle baş başayım…

‘Kirlenmiş , kirletilmiş ruhum’



51 gündür kirlenmiş, kirletilmiş ruhumu temizlemeye çalışıyorum. Anlıyor, anladıkça düşünüyor, düşündükçe gözyaşı döküyorum. Kuruyan göz pınarlarımı tekrar ıslatan Rabbim’e binlerce şükür.
Hırsızların önünde diz çöktürmeyip, kendi önünde secde ettiren Rabbim’e hamdolsun. Kaybettiklerimi koca bir dünyada bulamayan bana, küçücük bir hücrede bulduruverdi.
10 metrekarelik sarayımın her bir tuğlası helal. Kaçak, yetim hakkı yenilmiş tek bir çakıl taşı bile yok.
Bıldırcın yumurtaları, altın kadehleri yok bu sarayın.
Beştepe’deki sarayda ruhlar hapisteyken, burada ruhlar özgür.
Yıllarca askeri vesayetle, statükoyla verdiğim kıran kırana mücadelede vardığım sonuç bile değişti.

‘Özür diliyorum’


Ölüm tehditleri arasında, korumalarla geçen son yıllarımda ailemi, çocuklarımı ve kendimi ihmal ettim. Sonunda hücremde anladım ki; Bu ülkenin en büyük sorunu askeri vesayet değilmiş.
Biz değerlerimizi, dinimizi, ahlakımızı yitirmişiz. Bu büyük sorun karşısında askeri vesayetin, statükonun ne önemi var?
Askeri vesayetle, statükoyla canım pahasına mücadele ederken, asıl sorunu göremediğim için; ‘demokrasiyi, hukuku, adaleti, getirecekler’ diye destek verdiğim insanların gerçek yüzünü fark edemediğim için tüm kamuoyundan özür dilerim.

‘Ne deniliyordu’


Ne diyorlardı seminer adı altında darbe toplantısı yapanlar; ‘İstanbul’un üzerine çöküyoruz. Sonra Türkiye’nin. Belediye Başkanlarını, kamu kurumunda çalışanları değiştirip, tutuklayacağız. Acıma yok, tepeleme var. İdris Güllüce’yi ben tutuklayacağım. Liderleri özel operasyonla aynı gece toplayacağız. (Perdede Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan fotoğrafı…) Rejim aleyhtarı dernek, gazeteler, yurtlar, kuruluşların listesi dosyada ve perdede. Çetin Doğan komutanım bunlar kapatılacak. Alışveriş merkezlerine el koyacağız. Yönetime el koyduktan sonra kesintisiz hizmet için listeler hazır komutanım. Belediye Başkanları asker olacak. Belediyeye asker atayacağız. Tüm kilit görevlere asker atayacağız. Yetmediği yerde emekli askerleri atayacağız. 250 bin kişiyi NETAŞ, Burhan Felek, Şükrü Saraçoğlu statlarında toplayıp, sorgulayacağız. Bilahare Ümraniye Cezaevine götüreceğiz. Tutuklayacağız. Cezaevleri yetmezse kışlaları da cezaevine dönüştüreceğiz. Çok zamanımız kalmadı. Hükümetin icraatlarının demokrasiyle engellenmesi mümkün değil. Tutuklanacak, gözaltına alınacak kişilerin listesi el konulacak kurumların listesi, hazır ve dosyada komutanım. Eksikleri tamamlayıp, güncelliyoruz. Harekat günü tüm listeler hazır olacak…’
Konuşmalar böyle uzayıp gidiyordu. Tıpkı hırsızlar gibi bazıları şunu söylüyor; ‘Ses kayıtları doğru, belgeler sahte.’ Balyoz hakkında en çok yazan Sedat Ergin bile ses kayıtlarının gerçek olduğunu açıkça söylüyor. Ses kayıtları gerçekse, o kayıtta komutanın bahsettiği listeler nerede?
Savcılıktaki listeler sahteyse askerlerin bahsettiği gerçek listeler nerede?
Hırsızdan hayırsever çıkaran hırsızlar gibi, statükocular da tüm bu belge, bilgi, kayıtlara rağmen darbecilerden kahraman çıkarmaya çalışıyor.

‘Öz eleştiri yapıyorum’


Bu ülke toptan bir özeleştiri yapmak zorunda… Kendi adıma 51 gündür tek başıma kaldığım hücremde özeleştiri yapıyorum. Kullandığım sert dil başta olmak üzere, dün anlayamadığım, empati kuramadığım kişilerle ve toplum kesimleriyle empati kuruyorum.
Bu özeleştiri ışığında, dün olduğu gibi yarın da haksızlık karşısında dimdik duracağım…
Bu satırlarımı ‘zindandan kamuoyuna’ 51 günlük bir içe yolculuk olarak kabul edin. Tüm kamuoyuna saygılarımla.”

*****************************************************************

Önemli not: Bu yazıda benim HDP’ye ilişkin tavrım konusunda tek bir kelime yoktur. Yakıştırmalarla uğraşmayınız.



Sağlıcakla  kalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder